Hem zındıka, nifak hasiyetiyle her tarafa döner. Senin dostunu kendine dost edip sana düşman eder. Senin taraftarlık cihetiyle kazandığın günahlar, fâidesiz boynunda kalır. Risale-i Nur şakirtlerinin vazifeleri iman olduğundan, hayat meseleleri onları çok alâkadar etmez ve merakla baktırmaz. İşte bu hakikate binaen, değil on üç ay, belki on üç seneHaşiye dahi bakmasam hakkım var. Sizler baktınız, günahlardan başka ne kazandınız? Ben bakmadım, ne kaybettim?
İkinci sual: İşârât-ı Kur'âniye risalesinde Fatiha'nın âhirinde sırat-ı müstakim ashabı ki, اَلَّذِينَ اَنْعَمْتَ عَلَيْهِمْ [1] âyetiyle tarif edilen taife içinde, hem لاَ تَزَالُ طَۤائِفَةٌ مِنْ اُمَّتِى [2] (ilâ ahir) hadisinin âhirzamanda gösterdikleri mücahidler içinde ve hem Ve'l-Asri Sûresinin اِلاَّ الَّذِينَ اٰمَنُوا [3] dan başlayan üç cümlenin mânâ-yı işârisinde hususî bir surette bir ferdi, Risale-i Nur'un has şakirtleri olduğuna sebep nedir ve veçh-i tahsisi nedir?
Elcevap: Sebebi ise, Risale-i Nur, yüze yakın din tılsımlarını ve hakaik-i Kur'âniyenin muammâlarını hall ve keşfetmiştir ki, her bir tılsımın bilinmemesinden, çok insanlar şübehata ve şükûke düşüp, tereddütlerden kurtulamayıp, bazan imanını kaybederdi. Şimdi, bütün dinsizler toplansalar, o tılsımların keşfinden sonra galebe edemezler. Yirmi Sekizinci Mektuptaki İnâyât-ı Seb'ada bir kısmına işaret edilmiş. İnşaallah bir zaman o tılsımlar müstakil bir risalede cem edilecek.