olmadığı halde, memleketimden Kastamonu'ya nefyim, şüphesiz, nefsime giran gelmiş ve hattâ yeis ve teessüfe kapılmıştım. Bilmiyordum ki, bu nefyimle,
وَعَسٰۤى اَنْ تَكْرَهُوا شَيْئًا وَهُوَ خَيْرٌ لَكُمْ وَعَسٰۤى اَنْ تُحِبُّوا شَيْئًا وَهُوَ شَرٌّ لَكُمْ وَاللهُ يَعْلَمُ وَاَنْتُمْ لاَ تَعْلَمُونَ * [1]
فَعَسٰۤى اَنْ تَكْرَهُوا شَيْئًا وَيَجْعَلَ اللهُ فِيهِ خَيْرًا كَثِيرًا * [2]
âyetlerinin sırrına mazhar edecek ve iltiyamı, ümit ve imkânsız gördüğüm mânevî yaralarımın tedavisine muktedir doktorların ve yanlarındaki kuvvetli mualecenin eserini, varlığını ve ism-i Hayy ve Hakîmin cilvesini şefkaten göstermek suretiyle, bana minnet üstünde minnet-i uhrevî yapmak içindir. Bu mülevves ahlâkımla ben neciyim ki, bu ihsân-ı azime nail olayım diye şaştım. Fakat, lehü'l-hamd ve'l-minne,
مَنْ طَلَبَنِى وَجَدَنِى [3]* وَكَانَ بِالْمُؤْمِنِينَ رَحِيمًا [4]* يَجِدِ اللهَ غَفُورًا رَحِيمًا * [5]
gibi işârât-ı celîle hatırıma gelmekle, bir derece mütesellî oldum.
Ey yaramın doktoru ve ey dalâlet uçurumunda yuvarlanan ruhumun halâskârı, ve ey İlâhî ve kudsî yolların rehberi,
Evvelden hiç muarefemiz yokken, seni kal'a üstünde ilk ve tesadüfen gördüğümde "Dalâletten halâsın, Allah'ın rahmetine vüsulün en kısa yolu var mı?" diye sordum. "Çok kısa bir çare-i Kur'âniye vardır" diye buyurdunuz. Fakat dalâletim, gafletim, enâniyetim itibarıyla bu kısa ve merdâne cevaptaki