- 155 -
Vezirzâde Mustafa'nın fıkrasıdır.
Aziz, kıymettar Üstadım,
Hesapsız hamd ve şükür, ol Hâlık-ı Mennân Hazretlerine ki, ben ümmî olduğum halde, hissiyat ve emellerimi, şu fâni ve âfil olan hayat-ı dünyadan tecritle, Risale-i Nur talebeleri içine girdim ve hizbü'l-Kur'ân âlimlerine arkadaş oldum. Hizmet-i neşriyede ve ilimde onlara yetişemiyorum. Fakat inşaallah irtibat ve muhabbet ve ihlâsta yetişmeye çalışacağım. Ve duayla onların kalemlerine yardım ediyorum. Risale-i Nur'a karşı hissiyatımı, ümmîliğim münasebetiyle, yalnız rüyalarımla arz ediyorum.
Bu defa rüyada Fahr-i Âlem (a.s.m.) Efendimiz Hazretlerini gördüğüm vakit, Sûre-i Hacc'ın nihayetinde, مَا قَدَرُوا اللهَ حَقَّ قَدْرِهِ اِنَّ اللهَ لَقَوِىٌّ عَزِيزٌ [1] (ilh.) okuyarak ve Şâh-ı Geylânî (kuddise sırruhu) Hazretlerini gördüğüm vakit, Sûre-i Nur'da لَيْسَ عَلَى اْلاَعْمٰى حَرَجٌ [2] âyetini kıraat ederek nevmden bîdâr oldum. Ve anladım ki, bu âhirde Sünnet-i Seniyeye dair mühim bir risale yazıldığı için, Resul-i Ekremin (a.s.m.) makbulü olmuş ki, rüyamda müşerref oldum. Ve o âyet Risale-i Nur'un hülâsasını ifade ettiği gibi, ehl-i gafleti şiddetli tehdit eder. Şâh-ı Geylânî'yi gördüğümün sebebi, Risale-i Nur'un talebelerinin kudsî bir üstadı, beni de şakirt kabul ettiğine dair bir işaret anladım ve bu âyetler