cümlesinden razı olsun ve neşr-i envâr-ı Kur'âniyede daimî muvaffakıyetlere mazhar buyursun…
Otuz Birinci Mektubun On Üçüncü ve On Dördüncü Lem'alarında, o kadar büyük dersler, o kadar azametli hakikatler, o derece şâşaalı hikmetler ve nurlu, kudsî, lâhutî feyizler mündemiçtir ki, bu biçare kardeşinizin sönük zekâsı, kısa düşüncesi, perişan, müşevveş dimağıyla, hissedebildiği zevkleri ifade etmesine imkân yoktur…
İdrâk-i maâlî bu küçük akla gerekmez,
Zira, bu terazi o kadar sıkleti çekmez.
On Üçüncü Lem'anın on üç işaretle beyanı, Sûretü'l-Felâk ve Suretü'n-Nâs âyetleriyle,
وَقُلْ رَبِّ اَعُوذُ بِكَ مِنْ هَمَزَاتِ الشَّيَاطِينِ * وَاَعُوذُ بِكَ رَبِّ اَنْ يَحْضُرُونِ * [1]
âyetlerinin mecmu-u adedine veya bu iki sûrenin herbirinde okunmakta olan اَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ [2] adediyle ve Fatiha başta sayılmazsa, yüz on üçüncü sûreye tam ve lâtif tevafuk ve işaret göstermesi nazar-ı dikkati celb etmektedir. Her işaretin nihayetinde, o işaretteki hakaik, birkaç enseb ve âlâ kelimeyle ifade edilmiştir ki, bundan daha kuvvetli beyan olamaz. İhtisasımı, bu işaretlerdeki kelimelerle kısaca arz edeceğim.
Birinci işaret: Şeytanın ve onun şerik ve muînleri olan ehl-i dalâletin şerrinden ancak şeriat-ı Muhammediye ile âmil ve sünnet-i Ahmediye ile mütemessik olmakla kurtulmak imkânı olduğunu;
İkinci işaret: Küfre giren ehl-i dalâletin kemiyeten çokluğunun kıymetsizliğini;