gelen هُمْ [1] zamiri hayali harekete getirmekle "Onlar ateşten kurtulurlar," "Onlar Cennete girerler," "Onlar rüyete mazhar olurlar" ve daha bu gibi sıfatlarına münasip çok hükümleri ve cümleleri hayale yaptırır.
Dördüncüsü: اَلمُفْلِحُونَ [2] kelimesindeki اَلْ hakikati tasvire işarettir. Sanki lisan-ı haliyle diyor ki: "Eğer müflihlerin hakikatini görmek istersen, اُولٰۤئِكَ [3] 'nin âyinesine bak, sana temessül edecektir." Yahut onların tayin ve temyizlerine işarettir. Sanki diyor: "Ehl-i felâh olanları tanımak istersen, اُولٰۤئِكَ 'ye bak, içindedirler." Veya hükmün zâhir ve bedihî olduğuna işarettir.
Beşincisi: Felâh ve necat yollarını tayin etmeyen اَلمُفْلِحُونَ kelimesindeki ıtlak, tâmim içindir. Şöyle ki:
Kur'ân'a muhatap olan, matlupları ve istekleri muhtelif pek çok tabakalardır ki, bir kısmı ateşten necat istiyorlar, bir kısmı Cennete girmek istiyorlar, bir kısmı rüyete mazhar olmak istiyorlar. Ve bunlar gibi o tabakaların pek çok dilekleri vardır. Kur'ân-ı Kerim, اَلمُفْلِحُونَ kelimesini âmm ve mutlak bırakmıştır ki, herkes istediğini takip etsin.
ba