ehl-i kıraat ve erbab-ı kitabetin ittihaz ettikleri bir usuldür. Bundan anlaşılıyor ki, hem söyleyen, hem dinleyen ümmî olduklarına nazaran, bu tabirler, söyleyenden doğmuyor ve onun malı değildir; ancak, başka bir yerden ona geliyor.
Ey arkadaş! Bu letaifin ince iplerinden dokunan yüksek nakş-ı belâgati göremeyen adam, belâgat ehlinden değildir. Erbab-ı belâgate müracaat etsin.
ÜÇÜNCÜ MEBHAS: الۤمۤ İ'câzın esaslarından, îcâzın en yüksek ve en ince derecesine bir misaldir. Bunda da birkaç letaif vardır.
1. الۤمۤ üç harfiyle üç hükme işarettir. Şöyle ki: Elif, هٰذَا كَلاَمُ اللهِ اْلاَزَلِىُّ [1] hükmüne ve kaziyesine; lâm, نَزَلَ بِهِ جِبْرِيلُ [2] hükmüne ve kaziyesine; mim, عَلٰى مُحَمَّدٍ عَلَيْهِ السَّلاَمُ [3] hükmüne ve kaziyesine remzen ve imaen işarettir.
Evet, nasıl ki Kur'ân'ın hükümleriuzun bir sûrede, uzun bir sûrekısa bir sûrede, kısa bir sûre bir âyette, bir âyet bir cümlede, bir cümle bir kelimede, o kelime de sin, lâm, mim gibi hurûf-u mukattaada irtisam eder, görünür. Kezalik, الۤمۤ 'in herbir harfinde mezkûr hükümlerden biri temessül etmiş görünüyor.
2. Sûrelerin başlarındaki hurûf-u mukattaa, İlâhî bir şifredir. Beşer fikri ona yetişemiyor. Anahtarı, ancak Hazret-i Muhammed aleyhissalâtü vesselâmdadır.
3. Şifrevari şu hurûf-u mukattaanın zikri, Hazret-i Muhammed aleyhissalâtü vesselâmın fevkalâde bir zekâya malik olduğuna işarettir ki, Muhammed aleyhissalâtü vesselâm, remizleri, îmaları ve en gizli şeyleri sarih gibi telâkki eder, anlar.