3. Bütün san'atların medarı olan demirin yumuşatılıp kullanılması sayesinde icad edilen bu kadar terakkiyatla nev-i insan, وَ أَلَنَّا لَهُ الْحَدِيدَ [1] âyetiyle işaret edilen Hazret-i Davud'un mu'cizesine mazhardır.
4. Yine telâhuk-u efkâr ile, tayyare gibi, icad edilen terakkiyat-ı havaiye sayesinde nev-i beşer غُدُوُّهَا شَهْرٌ وَرَوَاحُهَا شَهْرٌ [2] âyetiyle sür'ati beyan edilen Hazret-i Süleyman'ın mu'cizesine yaklaşıyor.
5. Kıraç ve kumlu yerlerden suları çıkartan santrifüj âleti, اِضْرِبْ بِعَصَاكَ الْحَجَرَ [3] âyetiyle işaret edilen Hazret-i Mûsâ'nın (a.s.) asâsından ders almıştır.
6. Tecrübeler sayesinde ve telâhuk-u efkâr ile husule gelen terakkiyat-ı tıbbiye, Hazret-i İsa'nın (a.s.) mu'cizesinin ilhamatındandır.
Hakikaten şu mu'cizelerle bu terakkiyat arasında pek büyük münasebet ve muvafakat vardır. Evet, dikkat eden adam, bilâ-tereddüt, o mu'cizeler bu terakkiyata birer mikyas ve nümunelerdir diye hükmeder.
Ve keza, يَا نَارُ كُونِى بَرْدًا وَسَلاَمًا [4] âyet-i kerimesinin delâletine göre, Hazret-i İbrahim ateşe atıldığı zaman, ateşin harareti burudete inkılâp etmesi, beşerin keşfettiği yakıcı olmayan mertebe-i nâriyeye örnek ve me'hazdır.
7. لَوْلاَ اَنْ رَاٰ بُرْهَانَ رَبِّهِ [5] âyet-i kerimesinin—bir kavle göre—işaret ettiği