kaydından istifade edilen hükm-ü zımnîye râcidir. Yani, "Sizler, muhakkak bilmiyorsunuz." Ve keza Allah'ın ilmi lâzım, beşerin vücudu melzumdur.
Bu cümlede ilm-i İlâhinin vücuduna delâlet eden اَعْلَمُ [1] den, beşerin vücuda geleceği tebarüz eder. Çünkü اَعْلَمُ nün delâletine göre, ilm-i İlâhî taallûk ve tahakkuk etmiştir. Öyleyse beşerin vücudu herhalde olacaktır.
Melâikeye verilen o icmalî cevabın tahkiki hakkında اِنَّ اللهَ عَلِيمٌ حَكِيمٌ [2] âyetinden şöyle bir izahat alınabilir ki: Cenâb-ı Hakkın ef'âli, hikmetlerden, maslahatlardan hâli değildir. Öyleyse mevcudat, halkın malûmatında münhasır değildir. Öyleyse melâikenin adem-i ilimleri, beşerin adem-i vücuduna delil olamaz.
Ve keza, Cenâb-ı Hak, hayr-ı mahz olarak melâikeyi yaratmıştır, şerr-i mahz olarak da şeytanı yaratmıştır, hayır ve şerden mahrum olarak behâim ve hayvanatı halk etmiştir. Hikmetin iktizasına göre, hayır ve şerre kadir ve câmi olarak dördüncü kısmı teşkil eden beşerin yaratılması da lâzımdır ki, beşerin şeheviye ve gadabiye kuvvetleri kuvve-i akliyesine münkad ve mağlûp olursa, beşer, mücahedesinden dolayı melâikeye tefevvuk eder. Aksi halde, hayvanattan daha aşağı olur; çünkü özrü yoktur.
ba