Bu وَ ise, iki rezileyi cem' ve birbirine atfeden يُفْسِدُ [1] 'deki و 'ın aksine ve inadına olarak, biri takdis, diğeri tesbih, iki fazileti cem' ve birbirine atfediyor.
﴾ قَالَ اِنِّىۤ اَعْلَمُ مَا لاَ تَعْلَمُونَ [2]﴿ Bu cümle, melâikenin istifsarından sonra, "Acaba Cenâb-ı Hak, istifsarlarına nasıl cevap verdi ve taaccüplerini ne ile izale etti? Ve beşerin onlara tercihindeki hikmet nedir?" diye sâmiin kalbine gelen suale icmalî bir cevaptır; tafsili sonra gelecektir.
اِنِّىۤ اَعْلَمُ [3] 'deki اِنَّ tahkiki ifade etmekle tereddüt ve şüpheyi def etmek içindir. Bu ise, müsellem olmayan nazarî hükümlerde olur. Halbuki burada Allah'ın, halkın bilmediklerini bilmesi müsellem ve bedihî bir hükümdür; hâşâ, melâikenin bu hükümde tereddütleri yoktur. Binaenaleyh, burada bu اِنَّ Kur'ân-ı Kerimin îcaz için ihtisaren icmâl ettiği birkaç cümleye işarettir.
1. Beşerdeki maslahatlar ve beşerin hayr-ı kesîre nisbeten mefsedetleri, şerr-i kalildir; şerr-i kalîl için hayr-ı kesîri terk etmek, hikmete muhalifdir.
2. Beşerin hilâfete olan sırr-ı liyâkati, melâikece meçhul, Hâlıkça malûmdur.
3. Beşerin onlara tercih hakkını veren hikmet, melâikece meçhuldür.
4. اِنَّ 'nin ifade ettiği tahkik, bazen sarih hükme değil, cümlenin bir kaydından istifade edilen zımnî bir hükme râci olur. Burada اِنَّ 'nin tahkiki, لاَ تَعْلَمُونَ