Yani, "Nevilere ayırdı, tanzim etti, aralarında lâzım gelen emirleri, tedbirleri yaptı, sonra yedi tabakaya tesviye etti."
سَوّٰى Yani, "Muntazam, müstevi; envâı, eczaları mütesavi olarak yarattı."
هُنَّ Bu zamirin cem'i, semavat olacak maddenin nevilere münkasım olduğuna işarettir.
﴾ سَبْعَ [1] ﴿ tâbiri, semavat tabakalarının kesretine işarettir ve bu tabakaların teşekkülât-ı arziyenin edvar-ı seb'asıyla sıfât-ı seb'aya münasebettar olduğuna îmadır.
﴾ سَمٰوَاتٍ [2] ﴿ Bu semaların bir kısmı, seyyarat balıklarına denizdir; bir kısmı da sabit yıldızlara mezraadır; bir kısmı da sema çiçekleri hükmünde olan derâri yıldızlara bahçe ve bostandır.
﴾ وَهُوَ بِكُلِّ شَىْءٍ عَلِيمٌ [3] ﴿ Bu و atıf içindir. Halbuki burada atfın tarafeyni arasında münasebet yoktur. Öyleyse, bu münasebeti bulmak için takdire ihtiyaç vardır. Şöyle ki: وَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَىْءٍ قَدِيرٌ [4] "Öyleyse, bu büyük ecramın Hâlıkı Odur." وَهُوَ بِكُلِّ شَىْءٍ عَلِيمٌ "Öyle ise o ecramdaki san'atı tanzim, tahkim eden Odur."
İlsakı ifade eden بِكُلِّ [5] kelimesindeki ب ilmin, malûmdan infikâk ve infisalinin mümkün olmadığına işarettir.