Bu âyetteki cümlelerin nüktelerine geçiyoruz.
Ey arkadaş! Birinci cümlede جَمِيعًا [1], ikinci cümlede ثُمَّ [2], üçüncü cümlede سَبْعَ [3] kelimeleri için bir tahkikat lâzımdır.[4]
C - O tahkikatı, altı nokta da izah edeceğiz.
Birinci nokta: Aşağıda beyan edildiği gibi, hayatın öyle bir hâsiyeti vardır ki, hayat, cüz'ü küll, cüz'îyi küllî, ferdi nev', mukayyedi mutlak, bir şahsı bir âlem gibi kılar. Binaenaleyh, tek bir insan, "Dünya benim evimdir. Dünyadaki envâ benim kavmimdir ve benim aşiretimdir ve bütün eşya ile muarefem ve münasebetim vardır" diyebilir.
İkinci nokta: Bilirsin ki, âlemde sabit bir nizam vardır, muhkem bir irtibat vardır ve daimî düsturlar, esaslı kanunlar vardır. Bu itibarla, âlem, bir saat veya muntazam bir makine gibidir. Herbir çarkın, herbir vidanın, herbir çivinin, makinenin nizam ve intizamında bir hissesi ve makinenin netice ve faidelerinde bir tesiri olduğu gibi, ehl-i hayat için ve bilhassa beşer için de bir faidesi var.
BİRİNCİ MES'ELE:
S - Bu ayetin işaretinden anlıyoruz ki, arzdaki herşey beşerin istifadesine aittir. Halbuki bir tek insanın (meselâ Zeyd'in) koca arzın herbir eczâsından istifadesi nasıl tasavvur edilebilir? Habib ve Ali, Bahr-i Muhît-i Kebîr'de bir adanın ortasındaki bir dağın ücrâ bir köşesindeki bir taştan nasıl istifade edecek? Zeyd'in malı Ömer'in istifadesine nasıl verilebilir? Zira bu ayet diğer kardeşleriyle beraber herşeyin—tevziat olmaksızın—herbir ferde ait olduğunu bildiriyor. Ve keza, Güneş ve ay gibi büyük cirimler nasıl Zeyd ile Ömer'e ait olabilirler? Çünkü onların onlardan istifadeleri pek cüzîdir. Hem zararlı şeyler nasıl beşerin istifadesi için olabilir? Zira Kur'ân'da mücâzefe olamaz. Belâgat-i hakikiyesine mübâlağa yakışmaz.