Evet bu أَمَّا iki cümle arasında lüzumu tesis etmek için vaz edilmiştir. Binaenaleyh, burada فَيَعْلَمُونَ اَنَّهُ الْحَقُّ [1] cümlesinin اَلَّذِينَ اٰمَنُوا [2] cümlesine lâzım ve zarurî olduğuna delâlet eder. Yani imanı olanın şe'ni, onun hak olduğunu bilmektir.
Kendisinden daha kısa olan اَلْمُؤْمِنُونَ [3] kelimesine bedel اَلَّذِينَ اٰمَنُوا denilmesi, onun hak olduğunu bilmek iman sebebiyle olduğuna ve keza onun hak olduğunu bilmek iman olduğuna işarettir.
Belâgat nokta-i nazarından makama daha münasip olan اَنَّهُ الْبَلِيغُ [4] cümlesine tercihan اَنَّهُ الْحَقُّ [5] denilmesi onların itirazlarından kastettikleri son neticeye işarettir. Çünkü onlarla maksatları, Allah'tan olduğunu nefyetmektir.
اَنَّهُ الْحَقُّ Hakkaniyetin o temsile hasredilmesinden anlaşılır ki, takbih edilmeyip istihsan edilen yalnız بَعُوضَةً [6] temsilidir. بَعُوضَةً 'nin gayrısı ve بَعُوضَةً 'den daha iyisi, ayıplardan hâli olsa bile, belâgatçe بَعُوضَةً 'nin yerini tutamaz. Çünkü yalnız ayıplardan selâmet, kemâle delil olamaz.
مِنْ رَبِّهِمْ [7] O temsilin, Rablerinden nâzil olduğunu ifade eden bu kayıt, onlar itirazlarına hedef ittihaz ettikleri, o temsilin nüzulü olduğuna işarettir.