Vakta ki iman edenler ve amel-i salih işleyenler, Cennet gibi yüksek bir meskenle tebşir edildiler, birdenbire sâmiin zihnine geldi:
"Acaba o meskende rızık olacak birşey var mıdır?
Varsa, o rızık nereden hasıl olur ve nereden gelir?
O rızıklar o Cennetten hasıl olduğu takdirde, nesinden neş'et ediyor?
Semeratından meydana gelirlerse, dünya semeratına benzerler mi?
Benzediği takdirde, birbirine de benzerler mi?
Birbirine müşabih olurlarsa, tatları bir midir, yoksa ayrı ayrı mıdır?
Tatları muhtelif olduğu takdirde, koparıldıkları zaman yerleri boş mu kalır, yoksa derhal dolar mı?
Tebeddül ettikleri takdirde, devamlı mıdırlar? Devamlı iseler, onları yiyenler sevinirler mi? Sevindikleri zaman ne derler?
Arkadaş! Bu sualleri avucuna koy. Ben de bu cümleleri açar, içlerine bakarım. Sen de dikkat et, bakalım mutabık olacak mıdır?
كُلَّمَا kelimesi, devam ve tahkike delâlet eder.
رُزِقُوا [1] sîga-i mâzisiyle, vukuunun tahakkukuna delâlet ettiği gibi, maddesiyle de dünyadaki rızıklarını ihtar eder. Ve bina-i meçhul sigasıyla zikri, o rızkda meşakkatin bulunmamasına ve onların (ağalar ve beyler gibi) rızıkları ayaklarına geldiğine delâlet eder.
مِنْهَا مِنْ ثَمَرَةٍ [2] denilmektense مِنْ ثَمَرَاتِهَا [3] denilmiş olsaydı, daha muhtasar ve daha güzel olurdu. Fakat mezkûr suallerden iki suale cevap olduğundan, مِنْهَا ayrı, مِنْ ثَمَرَةٍ [4] ayrı söylemek icap etmiştir.