nakleder, müekked veya müebbed olarak istikbalde nefyeder. Demek bu cümlenin kaili, pek büyük bir itminan ve ciddiyetle, şek ve şüphe etmeyerek bu hükmü vermiştir. Bundan anlaşılır ki, o zâtın işlerinde hile yoktur.
S - ﴾ فَاتَّقُوا [1] ﴿ ittika ile tecennüb, ikisi de bir mânâyı ifade ederler. İttika'nın tecennüb'e cihet-i tercihi nedir?
C - Evet ittika, imana tâbidir. Yani ittika, iman olduktan sonra husule gelir. Tecennübde bu tebaiyet yoktur. Binaenaleyh, ittika kelimesi imanı andırır ve ittika lâfzıyla, imana îma ve işaret edilebilir. Fakat tecennüb kelimesi bu işi göremez. Bunun içindir ki, اِنْ لَمْ تَفْعَلُوا [2] 'nun hakikî cezası olan اٰمِنُوا [3] 'nun yerinde تَجَنَّبُوا [4] 'ya tercihan فَاتَّقُوا ihtiyar ve ikame edilmiştir.
﴾ اَلنَّارَ [5] ﴿ Nâr'ın اَلْ ile tarifi, nâr'ın mâhudiyet ve malûmiyetine işarettir. Çünkü, enbiya-i izamdan işitilmek suretiyle, zihinlerde malûmiyeti takarrur etmiştir.
S - ﴾ اَلَّتِى ﴿ esmâ-i mevsuledendir. Sıla, dahil olduğu cümlenin evvelce malûm olduğunu iktiza eder. Halbuki sılası olan وَقُودُهَا النَّاسُ وَالْحِجَارَةُ [6] evvelce muhataplara malûm değilmiş.
C - نَارًا وَقُودُهَا النَّاسُ وَالْحِجَارَةُ [7] âyeti bu âyetten evvel nâzil olduğuna nazaran, muhataplar ondan kesb-i malûmat ettiklerine binaen, burada اَلنَّارُ ile اَلَّتِى arasında tavsif muamelesi yapılmıştır.