Öyleyse iman ve tasdikiniz lâzımdır ki, ateşe düşmeyesiniz." فَاتَّقُوا النَّارَ ... Bu emr-i ilâhî, onlara yapılan tehditleri dehşetlendiriyor.
﴾ اِنْ لَمْ تَفْعَلُوا [1] ﴿ cümlesindeki تَفْعَلُوا [2] kelimesi, fi'l-i muzâridir. Bu fiil, zaman-ı hal ile istikbal arasında müşterektir. Huruf-u şartiyeden olan اِنْ zaman-ı halden istikbal dağlarına atıyor. Huruf-u câzimeden olan لَمْ istikbalden mâzi derelerine fırlatıyor. Zavallı تَفْعَلُوا her iki edatın ellerinde top gibi oyuncak olmuştur. Bu edatların bu vaziyetleri zihinleri hem mâziye, hem istikbale gönderiyor ki, mâziyi süslendiren beliğ hitabeleri, altınla yazılan muallâkatları, Kur'ân'ın yakınına bile gelemediklerini görsünler. O sahifeyi gördükten sonra, istikbal sahifesini de ona kıyas etsinler.
تَفْعَلُوا 'nun فَأْتُوا [3] kelimesine tercihinde, iki nükte vardır.
Birisi: Kur'ân'ın i'câzı, onların aczindendir. Aczleri ise, eserden olmayıp fiilden olduğuna işarettir. Yani aczlerinin menşei, Kur'ân'ın misli değildir, o misli yapmaktandır.
İkincisi ise: İlm-i sarfta ل , ع , ف bütün fiillerin terazisi olduğu gibi, üslûplarda da uzun hikâyeleri, işleri, vakıaları, kıssaları bir lâfızla ifade eden bir fezlekedir. Sanki kinâye kabîlinden cümleleri tâbir eden bir zamirdir.
﴾ وَلَنْ تَفْعَلُوا [4] ﴿ 'daki لَنْ huruf-u nâsıbeden olup, dahil olduğu fiili istikbale