Arkadaş! Kur'ân-ı Kerimden en kısa bir sûreye muaraza etmekten beşerin aczi, mezkûr izahat ile sabit oldu. Amma i'câzın limmiyet ciheti kaldı. Yani, beşerin aczini intaç eden illet ve sebep nedir?
Evet, Kur'ân ile muaraza ve mübarezeye çıkan insanların kuvveti Cenâb-ı Hak tarafından körleştirilerek, muarazayı yapabilecek kabiliyetten sukut ettirilmiştir. Fakat Abdülkahir-i Cürcanî, Zemahşerî, Sekkâkî gibi belâgat imamlarınca, beşerin kuvveti Kur'ân'ın yüksek üslûp ve nazmına yetişemediğinden, aczi tezahür etmiştir. Bir de, Sekkâkî demiştir ki: "İ'câz, zevkîdir; târif ve tâbir edilemez." مَنْ لَمْ يَذُقْ لَمْ يَدْرِ Yani, fikriyle i'câzı zevketmeyen, târifle vakıf olamaz; bal gibidir.
Lâkin Abdülkahir'in iltizam ettiği veçhe göre, i'câzı tarif ve tâbir etmek mümkündür. Biz de bu veçhi kabul ediyoruz.
S - Taife, necm, nevbet kelimeleri, sûre kelimesinin vazifesini ifa edebilirler. Sûre kelimesinin onlara tercihan zikrinde ne vardır?
C - Onları, şüphelerinin menşei ile ilzam ve boğmaktır. Şöyle ki:
Onları şüpheye düşürten, güya Kur'ân'ın def'aten nazil olmamasıdır. Demek Kur'ân def'aten nâzil olmuş olsaydı, Allah'ın kelâmı olduğundan şüpheleri olmazdı. Lâkin parça parça nâzil olduğundan, şüphelerine bais olmuştur ki, "Bu, beşerin kelâmıdır, parça parça yapılışı kolaydır, biz de yapabiliriz" diye şüpheye düştüler. Kur'ân-ı Kerim de, onların kolay zannettikleri yolu, بِسُورَةٍ [1] tâbiriyle ihtar ve "Haydi, mislini getiriniz de, sizin kolay zannettiğiniz parça parça şeklinde olsun" diye, onları kolay addettikleri yolda boğmuştur.
Ve keza, Zemahşerî'nin beyanı vechiyle, Kur'ân-ı Kerimin sûrelere taksim edilmiş bir şekilde nâzil olmasında çok faideler vardır. Evet, çok garip letaifi havi olduğu için, şu üslûb-u garip ihtiyar edilmiştir.