اُعِدَّتْ لِلْكَافِرِينَ [1] bu cümle, فَاتَّقُوا [2] ile اِنْ لَمْ تَفْعَلُوا [3] cümleleri arasındaki lüzumu izah eder ve kararlaştırır. Yani, şu ateş azabı, Kur'ân'a imtisal etmeyen kâfirlere hazırlanmıştır. Hem bu ateş, tufan ve sair musibetler gibi iyi-kötü bütün insanlara şâmil musibetlerden değildir. Ancak bu musibeti celb eden, küfürdür. Bu belâdan kurtuluş çaresi, ancak Kur'ân-ı Kerime imtisaldir.
Mazi sigasıyla zikredilen اُعِدَّتْ [4] kelimesi, Cehennemin el'an mahlûk ve mevcut olup, Ehl-i İ'tizalin bilâhare vücuda geleceğine zehapları gibi olmadığına işarettir.
Ey arkadaş! Ateş unsuru, kâinatın bütün kısımlarını istilâ etmiş pek büyük bir unsurdur. Bir damar gibi kâinatın yaratılışından başlayarak her tarafa dal budak salıp gelen şu şecere-i nâriyeye nazar-ı hikmetle dikkat edilirse, bu şecerenin başında, yani sonunda büyük bir meyvenin bulunduğu anlaşılır. Evet, toprağın içinde büyük ve uzun bir damarı gören adam, o damarın başında kavun gibi bir meyvenin bulunduğunu zannetmesi gibi, âlemin her tarafında damarları bulunan şu şecere-i nâriyenin de Cehennem gibi bir meyvesinin bulunduğuna bilhads, yani sür'at-i intikal ile hükmedebilir.
S - Cehennem şimdi mevcut olduğu takdirde, yeri nerededir?
C - Biz Ehl-i Sünnet ve'l-Cemaat, el'an Cehennemin vücuduna itikad ediyoruz, ama yerini tayin edemiyoruz.
S - Bâzı hadîslerin zahirine göre, Cehennem tahtel-arzdır; yani yerin altındadır. Ve keza, bir hadîse nazaran, Cehennem ateşinin dünya ateşinden iki yüz derece fazla harareti vardır. Bu noktaların izahı?
C - Kürenin tahtı, merkezinden ibarettir. Buna binaen, arzın tahtı, merkezidir.