Sonra, nimetlerin menşei ve menbaı olan âlemin nizamına işaret eden o cümlelerin suret-i tertibi ﴾ رِزْقًا لَكُمْ ﴿ 'ün delâletiyle beraber, Mâbudun ibadete müstehak olduğuna delâlet eder. Çünkü ibadet, şükürdür. Şükür, Mün'ime edilir; yani nimetleri veren Zâta şükretmek vaciptir.
Sonra رِزْقًا لَكُمْ [1] cümlesinden, arz ve arzdan çıkan mevalid, yani arzın semereleri insanlara hâdim oldukları gibi, insanlar da onların Saniine hâdim olmaları lâzım olduğuna bir remiz vardır.
﴾ فَلاَ تَجْعَلُوا لِلّٰهِ اَنْدَادًا [2] ﴿ cümlesi ise, geçen cümlelerin herbirisiyle alâkadardır. Yani, Rabbinize ibadet yaptığınızda şerik yapmayınız. Zira Rabbiniz, ancak Allah'tır. Sizi, nev'inizle beraber halk eden Odur. Ve Arzı size mesken olarak hazırlayan Odur. Semâyı sizin binanıza dam olarak yaratan Odur. Ve sizin rızık maişetinizi tedarik için suları gönderen Odur. Hülâsa, bütün nimetler Onundur; öyle ise bütün şükürler ve ibadetler de ancak Onadır.
Arkadaş! Bu âyetin tazammun ettiği cümlelerin keyfiyet ve nüktelerine gelelim.
Evvelâ: Kur'ân-ı Kerimde kesretle zikredilen ﴾ يَۤا اَيُّهَا ﴿ ile edilen hitap ve nida, üç vecihle ve üç edatla tekit edilmiştir. Birisi, ikazı ifade eden ve ikaz için kullanılan يَا harfidir. İkincisi, alâmetleri aramakla birşeyi bulmak için kullanılan اَىُّ kelimesidir ki, Türkçede "hangi" kelimesiyle tercüme edilir. Üçüncüsü, gafletten ayıltmak için kullanılan هَا harfidir. Bu tekitlerden anlaşılır ki, burada şu tarzla yapılan nida ve hitap, çok faidelere ve nüktelere işarettir. Ezcümle: