Ve keza, Allah'ın bütün kâinatı ihata eden ilim ve kudreti ve bütün zerrata şâmil olan emirleri göz önüne getirilirse مُحِيطٌ [1] kelimesinden şöyle bir ihtar fışkırmaya başlar: Ey kâfirler! Semavat ve arzın dışarısına çıkamazsınız. Dahilde ise her nereye kaçacak olursanız olunuz, Allah, ilim ve kudretiyle her yerde hazır ve nâzırdır.
بِالْكَافِرِينَ [2] Bu kelimeyi مُحِيطٌ lafzına bağlayan ب harf-i cerri, Allah'ın gadabından kaçan kâfirler, yine Allah'ın gadabına rast gelip musibet oklarına hedef olduklarına işarettir.
كَافِرِينَ [3] ünvanı ise üç işareti taşıyor.
Birincisi: Temsil içerisinde mümesselleri, yani münafıkları göstermekle, sâmiin temsil ile meşgul olup mümesselden ve maksattan gafil olmamasını temin etmek içindir.
İkincisi: Temsil ile mümessellerin, yani yolcuların durumuyla münafıkların durumu arasında son sistemde bulunan müşabehetin kuvvetinden dolayı, birbirinin sıfatını ve yekdiğerinin lâkabını ve soyadını taşıdıklarına işarettir.
Üçüncüsü: Kâfirlerin kalbleri gibi, münafıkların da kalbleri zulmet ve azap içinde bulunduğuna işarettir. Zira yaptıkları cinayet ve kusurlarından dolayı, vicdanları dahi onları tazip etmekten geri kalmıyor. Evet, bizzat yaptığı cinayetin cezasını gören bir adamın vicdanı müsterih olmaz.
﴾ يَكَادُ الْبَرْقُ يَخْطَفُ اَبْصَارَهُمْ [4] ﴿ Bu cümledeki kelimelerin işgal ettikleri yerlerle münasebetleri ve herbirinin taşıdığı işaretleri ise, evvelâ bu cümle müste'nifedir. Yani mâkabliyle bağlı değildir. İstinafı ise mukadder bir suale cevaptır.