kurtulup rücularına bir çare kalmadığına ve son ümitlerinin de kesildiğine binaen, vahşet, yeis ve korkular içinde kaldıklarına işarettir.
Cümlelerin hey'etlerine gelince:
﴾ مَثَلُهُمْ كَمَثَلِ الَّذِى اسْتَوْقَدَ نَارًا [1] ﴿ cümlesi, nüktelere bir define hükmündedir. Şöyle ki:
Lisanlarda deveran eden ve beynennas garip ve acip şeylerde kullanılan ve "hikmetü'l-avam" ve "felsefetü'l-umum" ile anılan مَثَلُ [2] kelimesi, münafıkların vaziyetleri bir uğrube ve kıssaları bir acube olduğuna işarettir. Bu işaretten, onların sıfatları üstünde nefretin, lisanları üstünde lânetin ilelebed darb-ı mesel gibi deveran etmek şânında olduğuna bir remiz vardır.
Sual: Teşbihi ifade eden her iki mesel arasındaki ك 'in hazfı belâğatçe daha makbul olduğu halde, niçin burada hazfedilmemiştir?
Elcevap: Bu makamda edat-ı teşbihin zikri, hazfından daha beliğdir. Zira sâmi, teşbih edatını görür görmez, teşbihle alâkadar olur. Müşebbehünbihte olan her noktayı, müşebbehteki nazirine tatbik eder. Fakat edat-ı teşbihin mahzufu takdirde, teşbihten gaflet ederek her iki tarafı birbirine tatbik etmek fikrine gelmemesi ihtimali vardır. İkinci mesel kelimesi ise, ateş yakan o adamın vaziyeti, efkâr-ı âmmece bir darb-ı mesel hükmüne geçmiş olduğuna işarettir.
Sual: Ateşi yakanlar bir cemaat iken müfred işareti olan اَلَّذِى ile işaret edilmesi neye binaendir?
Elcevap: Ferdin yapacağı bir işe cemaatin iştirak etmesiyle ziyadelik veya noksanlık hasıl olmadığı takdirde, fert veya nevi, cüz veya küll bir olur.