mecbur olmalarıdır. İkincisi, fitne ve ifsat iktizasıyla mü'minlerin sırlarını kâfirlere îsal etmektir. Bu iki mânâyı مَعَ [1] ifade edemez.
شَيَاطِينِهِمْ [2] Bu ünvan, reislerinin şeytanlar gibi gizlenip vesveseleri ilka ettiklerine ve şeytanlar kadar muzır olduklarına ve şeytanlar gibi şerden maada birşey tasavvur etmediklerine işarettir.
قَالُۤواِنَّا مَعَكُمْ Yani, "Sizinle beraberiz." Bu cümle ile nefislerinin tezkiyesine, ahidlerinin tecdidine, mesleklerinde sabit kaldıklarına işaret etmişlerdir. Yalnız bu cümlenin muhataplarında münafıkların münkirleri bulunmadığı halde cümle tekitleştirilmiştir.
وَاِذَا لَقُوا الَّذِينَ اٰمَنُوا قَالُۤوا اٰمَنَّا [3] cümlesinin muhatapları hep münkir oldukları halde, cümle tekitsiz bırakılmıştır. Bunun sebebi, birinci cümleyi şevksiz, aşksız, ikinci cümleyi ise aşk ve şevkle söylediklerine işarettir. Şeytanlarına söyledikleri cümleyi, ismiye şeklinde, mü'minlere karşı söylediklerini cümle-i fiiliye suretinde zikretmeleri, maksatlarının burada ahidlerine sabit ve devamlı kaldıklarını ispat ettiklerine, orada ise yalnız imana geldiklerini ihdas ettiklerine işarettir.
﴾ اِنَّمَا نَحْنُ مُسْتَهْزِؤُنَ ﴿ Yani, "Bizler mü'minlere karşı, ancak istihza edici insanlarız." Bu cümlenin evvelki cümleye atfedilmediğinin esbabı:
İki kelime veya iki cümle arasında ya kemal-i ittisal ve ittihad vardır veya kemal-i inkıta ve infisal vardır. Bu iki surette, birbirine atıfları caiz değildir. Ancak aralarında orta derecede bir inkıta ve bir ittisal olan yerlerde atıfları caizdir. Bu cümle ise اِنَّا مَعَكُمْ [4] cümlesine bir cihetten tekittir, bir cihetten de bedeldir. Bu