ise müşakeleti, yani mukabele-i bilmisli icap eder. Müşakelet ise onların seyyielerine karşı seyyie ile mukabele edileceğini istilzam eder. Demek onların devam ile yaptıkları şu kötü fiil, nefisleri titreten bir nefreti intaç ettiği gibi, takip ettikleri garazın da akim kaldığına delâlet eder.
اَللهُ kelimesinin tasrihinden de garazlarının muhal olduğuna delâlet vardır. Çünkü Resul-ü Ekreme (a.s.m.) yapılan hud'a Allah'a racidir. Allah ile pençeleşmek isteyen düşer.
﴾ اَلَّذِينَ :﴿ وَالَّذِينَ اٰمَنُوا [1] 'nin iphamını izale etmek için sıla olarak iman sıfatının ihtiyar edilmesi, onların iman cihetiyle kendilerini sevdirerek mü'minlerden addetmek istemiş olduklarına işarettir. Ve keza nur-u imanla akılları münevver olan mü'minlerin dirayetinden hilelerinin gizli kalmamasına bir îmâdır.
﴾ وَمَا يَخْدَعُونَ اِلاَّۤ اَنْفُسَهُمْ [2] ﴿: Bu cümledeki hasr, kemal-i sefahetlerine işarettir. Zira mü'minlere zarar verdirmek için yaptıkları muamele mâkûse olup, onlar baltayı nefislerine vurmakla, sanki o hud'ayı bizzat nefislerine yapmakla sefahetlerini ilân etmişlerdir. يَخْدَعُونَ [3] 'nin يَضُرُّونَ [4] 'ye tercihi, yine onların sefahetlerine işarettir. Çünkü ashab-ı ukûl arasında kasten nefsine zarar veren vardır. Fakat amden kendisiyle hud'a eden yoktur, meğer ki insan suretinden çıkmış ola...
اَنْفُسَهُمْ [5] Bu ünvan, onların pek aziz ve sevgili olan nefislerini memnun etmek üzere bir hazz-ı nefsânî kazanmak niyetiyle yaptıkları nifak, aksul-amel kabilinden bir zakkum-u esmar olduğuna işarettir.