S - İman etmeyeceklerini ifade eden لاَ يُؤْمِنُونَ [1] ve emsali âyetlere, onları iman etmeye dâvet etmekten, adem-i imana iman çıkıyor. Bu ise, muhal-i aklîdir.
C - Onlara teklif edilen iman, icmalîdir, tafsilî değildir. "Herbir âyete, herbir hükme ayrı ayrı, birer birer iman ediniz" diye teklif yapılmıyor ki bu mahzur lâzım gelsin.
Sonra, küfürlerini sîga-i mâzi ile zikretmek, Hakkın izhar ve ispatından evvel onların, küfrü kucaklayıp kabul etmelerine işarettir. Bunun içindir ki, onlara karşı inzarın adem-i inzar gibi faidesiz kaldığına, سَوَۤاءٌ [2] kelimesiyle işaret yapılmıştır.
Sonra, fevkaniyeti ifade eden عَلَيْهِمْ [3] 'deki عَلَى onların yüzleri yere yapışmış gibi, başlarını kaldırıp âmirlerinin sözünü dinleyemediklerine işarettir.
Ve keza mânâya bir zarar ve bir halel iras etmeyen ve terkine tercih edilen عَلَيْهِمْ 'in zikri, Hazret-i Muhammed aleyhissalâtü vesselâma nazaran, inzarın, adem-i inzar gibi olmadığına işarettir. Zira inzarda ecr ü sevap vardır.
ءَاَنْذَرْتَهُمْ اَمْ لَمْ تُنْذِرْهُمْ [4] cümlesindeki hemze ile اَمْ müsavatı ifade ettiğinden سَوَۤاءٌ kelimesine tekittir. Yahut سَوَۤاءٌ kelimesinden müsavatın bir mânâsı, hemze ile اَمْ 'den ikinci mânâsı irade edilir. Çünkü, müsavatın medarı ya adem-i faidedir veya mûcibin adem-i vücududur.
S - İstifham şekliyle müsavatı ifade etmekte ne mânâ vardır?
C - Yapmış olduğu fiilinde bir faidesi olmayan muhatabın fiilinin faidesiz