Çünkü, nizam ve intizam öyle ister. Hem herbir zerrede, ihatalı bir şuur, tam bir ilim lâzımdır. Çünkü, zerreler arasında tesanüd ve muvazene vardır. Bu tesanüd ve muvazene ise ilimle olur.
İşte, eşyayı esbaba isnad etmekte bu kadar muhaller vardır. Amma sahib-i hakikî olan Vâcibü'l-Vücuda isnad edildiği vakit, o zerreler şöyle bir vaziyete girerler ki, şemsin cilvelerine, timsallerine, lem'alarına mazhar olan su katreleri gibi kudret-i ezeliyenin nurânî tecellîsine, cilvelerine, lem'alarına o zerreler de mazhar olup, sahib-i kudretin izniyle, gayr-ı mütenahî olan ilim ve iradesiyle, o zerrelerde teşekkülât ve terkibat yapılır. Binaenaleyh, kudret-i ezeliyenin bir lem'ası kudretin hâsiyetine mâlik olduğundan, esbabın binler lem'asından ve esbabın sultanından daha tesirlidir. Çünkü, bunda tecezzî ve inkısam vardır, kudret-i ezeliyede ise yoktur.
Ve keza, külfet ve uğraşmak da yoktur. Çünkü, kudret Sâniin zâtına zâtîdir, ârazî değildir. Acz, kudretine tahallül edemez. Kudretin bir lem'asına zerreler, şemsler mütesavidir. Büyük, küçükten ağır ve zahmetli değildir. Ve keza, hayat, vücut, nur gibi şeylerin zahir ve bâtınları şeffaf olduğundan, icadları zamanında, vesait-i esbab altında kudretin tasarrufu görünür. Evet, hayatın vaziyetlerine ve derecelerine dikkat edilirse kudretin tasarrufu görünür.
Meselâ, bir salkım üzümün yapılması için ince, câmid bir dal; ve bir cam parçasında şemsin timsalini tersim için küçük bir delikten ziyanın geçmesi; ve bir evi tenvir için bir kibrit tavassut ediyor. Ve bu gibi basit esbab altında yapılan o azîm ve garip işlerde kudretin tasarrufu gündüz gibi görünmesi âşikârdır.
Ve keza, eşyanın esbaba isnadındaki istib'addan ve istiğrabdan hasıl olan inkârdan neş'et eden dalâletlerden hasıl olan ıztırabat, bütün akılları, ruhları