Allah seni görmesin. Veya sen Onu görmeyesin. Ne vakte kadar zâilât-ı fâniyeye ihtimam ve bâkiyat-ı dâimeden tegafül edeceksin?
İ'lem eyyühe'l-aziz! Cenâb-ı Hakka hamdler, şükürler olsun ki, mesâil-i nahviyeden isim ile harf arasındaki mânevî fark ile çok mühim meseleleri bana öğretmiştir. Şöyle ki:
Harf, gayrın mânâsını izah için bir âlet, bir hâdim olduğu gibi, şu mevcudat da Esmâ-i Hüsnânın tecelliyatını izhar, ifham, izah için birtakım İlâhî mektuplardır ki, içlerinde yazılı delâil, berâhin, havârık, mu'cize-i kudrettir. Mevcudat bu vecihle nazara alınması, ilim, iman, hikmettir. Şayet isim gibi müstakil ve maksud-u bizzat cihetiyle bakılırsa, küfran ve cehl-i mürekkep olur.
Ve keza, mesâil-i mantıkıyeden "küllî" ile "küll" arasındaki fark ile rububiyete dair çok meseleleri öğrenmiş bulunuyorum. Cemâl ile ehadiyet كُلِّىٌّ ذُو جُزْئِيَّاتٍ [1] şümulüne dahildir. Celâl ile Vâhidiyet كُلٌّ ذُو اَجْزَۤاءٍ [2] unvanına dahildir.
İ'lem eyyühe'l-aziz! Dünya, âlem-i âhirete bir fihriste hükmündedir. Bu fihristede âlem-i âhiretin mühim meselelerine olan işaretlerden biri, cismânî olan rızıklardaki lezzetlerdir. Bu fâni, rezil, zelil dünyada bu kadar nimetleri ihsas ve ifaza etmek için insanın vücudunda yaratılan havâs, hissiyat, cihazat, azâ gibi alât ve edevatından anlaşılır ki, âlem-i âhirette de تَجْرِى مِنْ تَحْتِهَا اْلاَنْهَارُ [3] kasırların altında, ebediyete lâyık cismanî ziyafetler olacaktır.