icadî bir nescdir. Bir kısmı da tecellîyata bir nakıştır. Felâsifenin dalâletince, icad ile nakış birdir. Ve o dükkân sahibi de mûcib-i bizzattır.
İ'lem eyyühe'l-aziz! Enâniyetten neş'et eden şirk-i hafî katılaştığı zaman esbab şirkine inkılâp eder. Bu da devam ederse küfre tahavvül eder. Bu dahi devam ederse, tàtile, yani hâlıksızlığa incirar eder. El-iyâzü billâh!
İ'lem eyyühe'l-aziz! İnsanın hilkatinden maksat, mahfî hazine-i İlâhiyeyi keşif ile göstermek ve Kadîr-i Ezelîye bir burhan, bir delil, bir mâkes-i nurânî olmakla Cemâl-i Ezelînin tecellîsi için şeffaf bir mir'at, bir ayine olmaktır. Hakikaten, semâvat, arz ve cibâlin hamlinden âciz kaldıkları emâneti insan haml ettiği cihetle cilâlanmış, cilvelenmiş bir şekle girmiştir. Çünkü, o emânetin mazmunlarından biri de, insanın sıfât-ı İlâhiyeyi fehmetmek için bir vâhid-i kıyasî vazifesini görmektir. İnsanın hilkatinden maksat bu gibi şeyler olduğu halde, kısm-ı ekserîsi perde olurlar, sed olurlar. Vazifesi fetih ve açmak iken kapatıyor, bağlıyor. Ziya ve ışığı neşir iken söndürüyor. Allah'ı tevhid etmek yerine şirk yapıyor. Ve keza, nur-u iman ile Allah'a bakıp mülkü ona teslim etmekle—îtikaden—mükellef iken, ene rasadıyla halka bakarak Allah'ın mülkünü onlara taksim ediyor. Hakikaten اِنَّ اْلاِنْسَانَ لَظَلُومٌ جَهُولٌ [1]
İ'lem eyyühe'l-aziz! Ey nefis! Eğer takvâ ve amel-i salih ile Hâlıkını razı ettiysen,