sırr-ı vahdetten neş'et etmiştir. Çünkü, kuvvet dağılmıyor. Bir kısmına çok, bir kısmına az sarf edilmekle, kudrette kuvvetin tecezzî ve inkısâmı olmuyor. Eğer vahdet olmasaydı, kudretin yaptığı sarfiyatta tefâvüt olsa idi, masnûatta da tefâvüt ve intizamsızlık olurdu. Demek, kudretin vahdetle beraber masnûata yaptığı tasarrufu şemsin tenviri gibidir ki, bir şems-i vahid, cüz ve küllü bilâ-tefâvüt herşeyi ziyalandırdığı gibi, tecellîsiyle de herşeyin yanında mevcuttur. Binaenaleyh, mümkinat dairesi efradından tavzif edilen miskin, câmid, meyyit ve ism-i Nura mazhar şemsde sırr-ı vahdet sayesinde bu kadar intizamlı tasarruf olursa, Şems-i Ezelî, Sultan-ı Ebedî, Kayyûm-u Sermedî, Vacibü'l-Vücud, Vahid-i Ehadin masnûata tasarrufu nasıl olacaktır?
İ'lem eyyühe'l-aziz! Sâniin vahdetine en sadık şahitlerden birincisi, cüz'î ve küllî eşyalarda görünen vahdetlerdir. Çünkü, herhangi birşey zerreden âleme kadar vahdetle muttasıf ve alâkadardır. Öyle ise, Sânide de vahdet var. Öyle ise Sâni Ehaddir.
İkincisi: Herşeyde kabiliyetinin liyâkatine göre bir kemâl-i ittikan vardır. En âdi, küçük, nebâtî ve hayvanî birşeyde kör gözler bile gördükleri öyle bir antika eser-i san'at vardır ki, insanları hayrette bırakır.
Üçüncüsü: Herşeyin icad ve inşâsındaki suhulettir. Gözle görünen san'attaki suhulet ispata, delile muhtaç değildir.