tamına o bin üç yüz on altı (1316) tarihine tevafukla işaret ettiği gibi, طٰسۤ تِلْكَ اٰيَاتُ الْقُرْاٰنِ [1] âyeti dahi aynen bin üç yüz on altı (1316) ederek o bin üç yüz on altı (1316) tarihine tevafukla işaret eder. Güya nasılki Asr-ı Saadette Kur'ân'daki iman hakikatlerine alâmetler, deliller ve o Kitab-ı Mübînin dâvâlarına burhanları ve hüccetleri gözlere de göstermek mânâsında tekrarla تِلْكَ اٰيَاتُ الْقُرْاٰنِ * [2] تِلْكَ اٰيَاتُ الْكِتَابِ تِلْكَ اٰيَاتُ الْكِتَابِ [3] fermanlarıyla Kur'ân-ı Mucizü'l-Beyân ilânat yapıyor. Öyle de, bu dehşetli asırda dahi bir mânâ-yı işârîsiyle o âyât-ı Furkaniyenin burhanları ve hakkaniyetinin alâmetleri ve hakikatlerinin hüccetleri ve hak kelâmullah olduğuna delilleri olan Resaili'n-Nur'a mânâ-yı işârîsiyle alâmet ve burhan ve emare ve delil mânâsıyla âyâtın âyetleri diye tekrarla تِلْكَ اٰيَاتُ الْكِتَابِ ferman ederek nazar-ı dikkati Kur'ân hesabına bu asra ve bu asırdaki Resâili'n-Nur'a çeviriyor, itikad ediyorum.
Evet, her bir cihetle ayn-ı şuur olan âyât-ı Kur'âniyenin böyle yirmi vech ile ve yirmi parmakla aynı şeye müttefikan işaretleri tasrih derecesinde bana kanaat veriyor. Benim kanaatime iştirak etmeyen, bu ittifaka ne diyecek? Ve ne diyebilir? Hangi kuvvet bu ittifakı bozar? Resâili'n-Nur bu asra gelen işârât-ı Kur'âniyeye hususî bir medâr-ı nazar olduğuna kimin şüphesi varsa, Kur'ân'ın kırk vech ile mu'cizesini ispat eden Mu'cizat-ı Kur'âniye namındaki Yirmi Beşinci Söz ve Yirminci Sözün İkinci Makamına ve haşre dair Onuncu Söz ve Yirmi Dokuzuncu Sözlere baksın. Şüphesi izale olmazsa, gelsin, parmağını gözüme soksun!
YİRMİ İKİNCİ ÂYET VE ÂYETLER
Hem Yûnus, hem Yusuf, hem Ra'd, hem Hicr, hem Şuârâ, hem Kasas, hem