Beşinci: Ehemmiyetli sevaplar.
Altıncı: Vazife-i İlâhiyeye karışmamak.
Yedinci: En şiddetli hücumda en az meşakkat ve küçük yaralar.
Sekizinci: Sair musibetzedelere nisbeten çok derece hafif olması.
Dokuzuncu: Nur ve iman hizmetinde şiddetli imtihandan çıkan yüksek ilânatın tesiratındaki sürur.
Dokuz adet mânevî sevinçler, öyle teskin edici bir merhem ve tatlı bir ilâçtır ki, tarif edilmez, ağır elemlerimizi teskin ediyor.
Said Nursî
ba
Aziz, sıddık, metin kardeşlerim,
On aydan beri münafıkların bir resmî memuru elde edip bütün desiseleriyle yaptıkları hücum en küçük bir şakirdi sarsmadı. O iftiraları hiç hükmündedir. İspat ettiğimiz onun yüz yalanına karşı, bir gazetenin sabık valinin tekaüde sevkini bir mektubumuzda bulup hilâf-ı vâkidir diye birtek yanlış bulmuş. Halbuki o yanlış o gazeteye aittir. Her ne ise, böylelerden böyle iftiralar, binden bir tesiri bize olmadığı gibi, inşaallah daire-i Nura da zararı olmayacak. Size söylediğim gibi, memurun iftiranamesine çok ehemmiyet vermeyiniz, zihninizi bulandırmasın. Eğer müdafaatımda cevabı bulunmayan kanunî nokta varsa, kısa cevap verirsiniz. Hem deyiniz: "Said der ki: Bizi ve Nurları beraat ettiren üç mahkemeyi kızdırmamak, tenkis etmemek için o garazkârâne iddianameye karşı cevap verip ehemmiyet vermeyeceğim. Büyük müdafaatım, hususan on vech ile kanunsuzluğa tam ve mükemmel bir cevaptır."
بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ * [1]
Evvelâ: Bir inâyettir ki, o adamın müfteriyâne iddianamesini işitemedim. Yoksa şiddetle konuşacaktım. Reise, "Seni mahkemeye veriyorum—yani haksızlığınla mahkeme-i kübrâya ve kanunsuzluğunla dünya mahkemesine. Ve