kelime-i kudsiyeleriyle maddî cihetinde Hûve lâfzında siz sevgili Üstadımızın bir seyahat-ı hayaliye-i fikriyelerinde, hava sahifesinin mütalâalarıyla görülen zarif bir nükte-i tevhidde iman mesleğindeki gayet derecede kolaylıkla meslek-i dalâletteki nihayetsiz müşkülât kısa bir işaretle beyan edilmiş. Kudret-i İlâhiyenin bir arşı olan bir avuç toprakta konulan muhtelif tohumların mahiyetlerinde ve emir ve irâdenin diğer bir arşı olan havanın bir parçasında neşv ü nemâ bulan Hûve lâfzında görülen hârikalar, esbaba verildikçe, dehşetli müşkülâtın zuhuru ve Vâhid-i Ehade verildikçe fevkalâde suhuletin vücudu, hem ehl-i dalâletin, hususan maddiyyun ve tabiiyyun meslek erbabına, hem ehl-i imana gayet şirin, gayet güzel, gayet hoş, hem gayet mukni ve müskit bir şekilde ispat edilerek, bir risale kadar kıymeti bulunan, hususan tahavvülât-ı zerrat hakkındaki Otuzuncu Sözle, Tabiat Risalesi olan Yirmi Üçüncü Lem'anın bir nevi hülâsası olabilir kanaatini bize veren bu kıymettar yazılarınızla Risale-i Nur baştan başa her okuyanı hem tenvir edip yükseltiyor, hem sevgili Üstadımıza nihayetsiz minnettarlıklara vesile oluyor.
Hüsrev
ba
بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ * [1]
Aziz, sıddık kardeşlerim,
İki üç defadır ehemmiyetli bir hâlet-i ruhiye bana ârız oluyor. Aynı otuz sene evvel İstanbul'da beni Yuşa Dağına çıkarıp İstanbul'un, Dârü'l-Hikmetin cazibedar hayat-ı içtimaiyesini bıraktırıp, hattâ İstanbul'da bulunan Nurun birinci