çekseydiniz yine ucuz olurdu. Hem Nurun takvâdârâne ve riyazetkârâne meşrebi, hem umuma ve en muhtaçlara, hattâ muarızlara ders vermek mesleği, hem dairesindeki şahs-ı mânevîyi konuşturmak için eski zamanda ehl-i hakikatin senede hiç olmazsa bir iki defa içtimaları ve sohbetleri gibi, Nur şâkirtlerinin de, birkaç senede en müsait olan medrese-i Yusufiyede bir defa toplanmalarının lüzumu cihetinde bin sıkıntı ve meşakkat dahi olsa ehemmiyeti yoktur. Eski hapislerimizde birkaç zayıf kardeşlerimizin usanıp daire-i Nuriyeden çekinmeleri onlara pek büyük bir hasâret oldu ve Nurlara hiç zarar gelmedi. Onların yerine daha metin, daha muhlis şakirtler meydana çıktılar. Madem dünyanın bu imtihanları geçicidir, çabuk giderler; sevaplarını, meyvelerini bizlere verirler. Biz de inâyet-i İlâhiyeye itimad edip sabır içinde şükretmeliyiz.
Said Nursî
ba
بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ * [1]
Aziz, sıddık kardeşlerim,
Evvelâ: Son iki parçayı ya eski harf veya makine harfiyle berâ-yı mâlumat, gayr-ı resmî, mahkeme reisine münasip gördüğünüz bir ciddî adamla verdiğiniz vakit, ayrı bir pusula da ona yazınız ki, Said size teşekkür eder, der: "Pencereleri açtılar. Fakat hiçbir kardeşim ve hizmetçilerime, yanıma gelmeye müddeiumumî müsaade vermiyor. Hem zâtınızdan çok rica eder ki, mahkemede bulunan mu'cizatlı ve antika Kur'ân'ını ona veriniz ki bu mübarek aylarda okusun. O harika Kur'ân'ından üç cüz'ü Diyanet Riyasetine nümune için göndermişti, tâ fotoğrafla tab'ına çalışsınlar. Hem onunla beraber Risale-i Nur'un mahkemedeki mecmualardan birisini sizden istiyor ki, bu tecrid-i mutlakta ve yalnızlıkta ve şiddetli sıkıntılarında mütalâasıyla bir medar-ı tesellisi ve bir arkadaşı olsun. Zaten o mecmualar üç dört mahkeme gördükleri ve ilişmedikleri gibi, hacıların