بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ * [1]
Aziz, sıddık kardeşlerim ve hapis arkadaşlarım,
Evvelâ: Sureten görüşmediğimizden merak etmeyiniz. Bizler mânen her zaman görüşüyoruz. Benim ehemmiyetsiz şahsıma bedel, Nurdan elinize geçen hangi risaleyi okusanız veya dinleseniz benim âdi şahsım yerine, Kur'ân'ın bir hâdimi haysiyetiyle, beni o risale içerisinde görüp sohbet edersiniz. Zaten ben de sizinle bütün dualarımda ve yazılarınızda ve alâkanızda hayalimde görüşüyorum ve bir dairede beraber bulunmamızdan her vakit görüşüyoruz gibidir.
Saniyen: Bu yeni medrese-i Yusufiyedeki Risale-i Nur'un yeni talebelerine deriz: Kuvvetli hüccetlerle, hattâ ehl-i vukufu da teslime mecbur eden işârât-ı Kur'âniye ile "Nurun sadık şakirtleri imanla kabre girecekler. Hem şirket-i mâneviye-i Nuriyenin feyziyle, herbir şakirt derecesine göre umum kardeşlerinin mânevî kazançlarına ve dualarına hissedar olur. Güya âdetâ binler dille istiğfar eder, ibadet eder." Bu iki faide ve netice, bu acîp zamanda bütün zahmetleri, sıkıntıları hiçe indirir, pekçok ucuz olarak o iki kıymettar kârları sadık müşterilerine verir.
Said Nursî
ba
بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ
Aziz, sıddık kardeşlerim,
Afyon müdafaanamesinin hem bize, hem bu Nurlara, hem bu memlekete, hem âlem-i İslâma alâkadar ehemmiyetli hakikatleri var. Herhalde bunu yeni hurufla beş on nüsha çıkarmak lâzımdır, tâ Ankara makamatına gönderilsin. Bizi tahliye ve tecziye etseler de hiç ehemmiyeti yok. Şimdi vazifemiz, o müdafaattaki hakikatleri hem hükûmete, hem adliyelere, hem millete bildirmektir. Belki de kader-i İlâhî bizi bu dershaneye sevketmesinin bir hikmeti de budur. Mümkün olduğu kadar çabuk makine ile çıksın. Bizi bugün tahliye etseler, biz yine onu bu