dünyadan tard edilip ebedî zulümata çabuk atılacaksınız. Arkamdan pek çabuk sizin nemrutlaşmış reisleriniz gebertilecek ve yanıma gönderilecek. Ben de huzur-u İlâhîde yakalarını tutup adalet-i İlâhiye onları esfel-i sâfilîne atmakla intikamımı alacağım.
"Ey din ve âhiretini dünyaya satan bedbahtlar! Yaşamanızı isterseniz bana ilişmeyiniz. İlişseniz, intikamım muzaaf bir surette sizden alınacağını biliniz, titreyiniz. Ben rahmet-i İlâhiyeden ümit ederim ki, mevtim hayatımdan ziyade dine hizmet edecek ve ölümüm başınızda bomba gibi patlayıp, başınızı dağıtacak. Cesaretiniz varsa ilişiniz! Yapacağınız varsa göreceğiniz de var" deniliyor ve bir âyetle bitiriliyor.
ba
Mahkeme aleyhimde yazmış. Halbuki onları ifratla ittiham eden bir fıkradır.
Ankara'da Mustafa Kemal'in şiddet ve hiddetle divan-ı riyasete girip "Seni buraya çağırdık ki, bize yüksek fikir beyan edesin. Sen geldin, namaza dair şeyleri yazdın, içimize ihtilaf verdin" dediğini, Said'in de ona "Namaz kılmayan hâindir; hâinin hükmü merduttur" dediğini, sonra Mustafa Kemal bir nevi tarziye verip hiddetini geri aldığını ve Mustafa Kemal'in hissiyatını ve prensiplerini rencide ettiği halde kendisine ilişmemesini ve bu cebbar kumandanların âdetâ Eski Said'den korkmalarının Risale-i Nur'un ilerideki kahraman şakirtlerinin şahs-ı mânevîsinin harika bir kuvveti ve Risale-i Nur'un parlak bir kerameti olduğu yazılıyor.
Aleyhimizde yazılan, fakat mahkemeyi mes'ul eden bir fıkradır.
"Ayasofya'yı puthane ve Meşîhatı kızların lisesi yapan bir kumandanın keyfî kanun namındaki emirlerine fikren ve ilmen taraftar değiliz ve şahsımız itibariyle amel etmiyoruz" denilmektedir.
29.8.1948 tarihli dilekçesinde, "Bir fikir kalbime gelmiş, şöyle ki: Hükûmet