İddiacı demiş: "Bütün te'villeri yanlıştır ve o rivayetler, ya mevzu veya zayıftır."
Biz dahi deriz: Te'vil demek, yani "Bu mânâ bu hadîsten murad olmak mümkündür, muhtemeldir" demektir. Mantıkça o mânânın imkânını reddetmek ise, muhaliyetini ispat etmekle olur. Halbuki o mânâ gözle göründüğü ve tahakkuk ettiği gibi, hadîsin mânâ-yı işârî tabakasının külliyetinde bir fert olması bilmüşahede mu'cizâne bir lem'a-yı ihbar-ı gaybîyi bu asrın gözüne gösterdiğinden, hiçbir cihetle kàbil-i inkâr ve itiraz olamaz. Hem o "Bütün rivayetler mevzudur veya zayıftır" iddiacının demesi üç vech ile yanlış olduğu, cetvelde ispat edilmiş.
Birisi: Bir milyon hadîsi hıfzına alan İmam-ı Ahmed ibni Hanbel ve beş yüz bin hadîsi hıfzeden İmam-ı Buharî'nin cesaret edemedikleri ve o nefyin ispatı kàbil olmadığı ve bütün hadîs kitaplarını görmediği ve ümmetin ekseriyeti her asırda o rivayetlerin mânâlarının zuhurlarını veya o küllînin bir ferdini görmesini bekledikleri ve ümmetçe telâkki-i bilkabul derecesine yakınlaşmış ve ayn-ı hakikat bazı nümune ve fertleri meydana çıkıp görüldüğü halde, o rivayetleri külliyetle inkâr etmek on cihetle hatadır.
İkinci vecih: "Mevzudur" mânâsı, "Bu rivayet an'aneli, senedli hadîs değil" demektir. Yoksa mânâsı yanlıştır demek değildir. Madem ümmette, hususan ehl-i hakikat ve keşif ve bir kısım ehl-i hadîs ve ehl-i içtihad kabul edip mânâlarının vukularını beklemişler. Elbette o rivayetlerin durûb-u emsal gibi umuma bakan hakikatleri vardır.
Üçüncü vecih: Hangi mesele veya rivayet var ki, meşrepleri, mezhepleri muhtelif âlimlerin bir kitabında ona itiraz edilmesin? Meselâ, İslâm içinde birkaç deccal geleceğine dair rivayetlerden birisi bu hadîs-i şerif, sarih bir surette Cengiz ve Hülâgû fitnesinden haber verir: