sûrette aynı tarihiyle işaret ediyorlar. Sonra bu zamanımızın fitnesi en büyük bir fitne olduğundan, hem müteaddit hadîsler, hem çok işârât-ı Kur'âniye aynı tarihiyle haber veriyorlar. Buna kıyasen, ümmetin geçireceği safahatı küllî bir sûrette bir hadîs beyan ettiği vakit, bazen o küllînin birtek hadisesini, misal olarak tarihi gösterir. Böyle müteşabih ve mânâsı tamam anlaşılmayan hadîslerin Risale-i Nur eczaları kat'î bir surette te'villerini beyan etmiş. Yirmi Dördüncü Sözde ve Beşinci Şuâda, bu hakikati düsturlarla beyan etmiş.
ba
Aziz, sıddık kardeşlerim,
Birbirinizi enaniyetle veya sadakatsizlikle ittiham etmemek için, bir hakikati beyan etmek ihtar edildi.
Ben bir zaman enãniyetini bırakmış ve nefs-i emmâresi kalmamış büyük evliyadan şiddetli bir surette nefs-i emmâreden şikâyet ettiğini gördüm, hayrette kaldım. Sonra kat'î bildim ki, âhir ömre kadar mücahede-i nefsiyenin sevabdar devamı için, nefs-i emmârenin ölmesi üzerine onun cihazatı damarlara ve hissiyata devredilir, mücahede devam eder. İşte o büyük evliyalar, bu ikinci düşmandan ve nefsin vârisinden şikâyet ederler.
Hem mânevî kıymet ve makam ve meziyet, bu dünyaya bakmıyor ki, kendini ihsas etsin. Hattâ en büyük makamda bulunanlardan bazı zâtlara verilen büyük bir ihsan-ı İlâhîyi hissetmediklerinden, kendilerini herkesten ziyade biçare ve müflis telâkki etmeleri gösteriyor ki, avâmın nazarında medar-ı kemâlât zannedilen keşif ve keramet ve ezvak ve envâr, o mânevî kıymet ve makamlara medar ve mihenk olamaz. Sahabelerin bir saati, başka velîlerin bir gün, belki bir çilesi kadar kıymeti olduğu halde, keşif ve mânevî hârikulâde hâlâta evliya gibi mazhariyetleri her Sahabede olmaması, bu hakikati ispat ediyor.