Evet, Hazret-i Ali radıyallahu anh, Kaside-i Celcelûtiyede iki suretle Risale-i Nur'dan haber verdiği gibi, Âyetü'l-Kübrâ risalesine işareten:
وَبِاْلاٰيَةِ الْكُبْرٰى اَمِ نِىِ ّ مِنَ الْفَجَتْ der. Bu işarette îma eder ki, Âyetü'l-Kübrâ yüzünden ehemmiyetli bir musibet Risale-i Nur talebelerine gelecek ve "Âyetü'l-Kübrâ hakkı için o فَجَتْ ve 'musibetten şakirtlerine aman ver" diye niyaz eder, o risaleyi ve menbaını şefaatçi yapar. Evet, Âyetü'l-Kübrâ risalesinin tab'ı bahanesiyle gelen musibet, aynen o remz-i gaybîyi tasdik etti.
Hem o kasidede, Risale-i Nur'un mühim eczalarına tertibiyle işaretlerin hâtimesinde, mukàbil sahifede der:
وَتِلْكَ حُرُوفُ النُّورِ فَاجْمَعْ خَوَاصَّهَا * وَحَقِّقْ مَعَانِيهَا بِهَا الْخَيْرُ تُمِّمَتْ *
Yani, "İşte, Risale-i Nur'un sözleri, hurufları ki, onlara işaretler eyledik. Sen onların hassalarını topla ve mânâlarını tahkik eyle. Bütün hayır ve saadet onlarla tamam olur" der. "Hurufların mânâlarını tahkik et" karinesiyle mânâyı ifade etmeyen hecaî harfler murad olmayıp, belki kelimeler mânâsındaki "Sözler" namıyla risaleler muraddır.
لاَ يَعْلَمُ الْغَيْبَ اِلاَّ اللهُ [1] * رَبَّنَا لاَتُؤَاخِذْنَا اِنْ نَسِينَۤا اَوْ اَخْطَأْنَا * [2]
Said Nursî
ba
Aziz, sıddık kardeşim Re'fet Bey,
Senin âlimâne suallerin Risale-i Nur'un Mektubat kısmında çok ehemmiyetli hakikatlerin anahtarları olmasından, senin suallerine karşı lâkayt kalamıyorum. Bunun kısa cevabı şudur: