BİRİNCİ ŞUA
Bu kâinatın Hâlık-ı Zülcelâli Kayyûmdur, yani, bizatihî kaimdir, daimdir, bâkidir. Bütün eşya Onunla kaimdir, devam eder ve vücutta kalır, bekà bulur. Eğer kâinattan bir dakikacık olsun o nisbet-i kayyûmiyet kesilse, kâinat mahvolur.
Hem o Zât-ı Zülcelâl kayyûmiyetiyle beraber, Kur'ân-ı Azîmüşşanda ferman ettiği gibi, لَيْسَ كَمِثْلِهِ شَىْءٌ [1] dür. Yani, ne zâtında, ne sıfâtında, ne ef'âlinde nazîri yoktur, misli olmaz, şebîhi yoktur, şerîki olmaz. Evet, bütün kâinatı bütün şuûnâtıyla ve keyfiyâtıyla kabza-i rububiyetinde tutup bir hane ve bir saray hükmünde, kemâl-i intizamla tedbir ve idare ve terbiye eden bir Zât-ı Akdese, misil ve mesîl ve şerîk ve şebîh olmaz, muhaldir.
Evet, bir Zât ki,
· Ona yıldızların icadı zerreler kadar kolay gele,
· ve en büyük şey, en küçük şey gibi kudretine musahhar ola,
· ve hiçbir şey hiçbir şeye, hiçbir fiil hiçbir fiile mâni olmaya,
· ve hadsiz efrad, bir fert gibi nazarında hazır ola,
· ve bütün sesleri birden işite,
· ve umumun hadsiz hâcâtını birden yapabile,
· ve kâinatın mevcudatındaki bütün intizamat ve mizanların şehadetiyle, hiçbir şey, hiçbir hal daire-i meşiet ve iradesinden hariç olmaya,
· ve hiçbir mekânda olmadığı halde, herbir yerde ve herbir mekânda kudretiyle, ilmiyle hazır ola,