إِلٰهِى! لِى وَلِكُلِّ ذِى حَيَاةٍ خَوْفٌ شَدِيدٌ مِنَ الْمَوْتِ وَالزَّوَالِ اللَّذَيْنِ لاَ مَفَرَّ مِنْهُمَا؛ وَلِى مَحَبَّةٌ شَدِيدَةٌ لِلْحَيَاةِ وَالْعُمْرِ اللَّذَيْنِ لاَ دَوَامَ لَهُمَا؛ مَعَ أَنَّ تَسَارُعَ الْمَوْتِ إِلٰى أَجْسَامِنَا بِهُجُومِ اْلاٰجَالِ لاَ يُبْقِى لِى وَلاَ ِلاَحَدٍ أَمَلاً مِنَ اْلاٰمَالِ الدُّنْيَوِيَّةِ اِلاَّ وَيَقْطَعُهَا، وَلاَ لَذَّةً اِلاَّ وَيَهْدِمُهَا. فَلاَ حَوْلَ عَنْ تِلْكَ الْبَلِيَّةِ الْهَائِلَةِ وَلاَ قُوَّةَ عَلٰى مَا يُسَلِّينَا عَنْهَا اِلاَّ بِكَ يَاخَالِقَ الْمَوْتِ وَالْحَيَاةِ! وَيَامَنْ لَهُ الْحَيَاةُ السَّرْمَدِيَّةُ، الَّذِى مَنْ تَمَسَّكَ بِهِ وَتَوَجَّهَ إِلَيْهِ وَيَعْرِفُهُ وَيُحِبُّهُ؛ يَدُومُ حَيَاتُهُ وَيَكُونُ الْمَوْتُ لَهُ تَجَدُّدَ حَيَاةٍ وَتَبْدِيلَ مَكَانٍ * فَإِذًا فَلاَ حُزْنَ لَهُ وَلاَ أَلَمَ عَلَيْهِ بِسِرِّ ﴿ أَلاَ إِنَّ أَوْلِيَۤاءَ اللهِ لاَ خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلاَ هُمْ يَحْزَنُونَ ﴾ * إِلٰهِى! لِى ِلاَجْلِ نَوْعِى وَجِنْسِى عَلاَقَاتٌ بِتَأَلُّمَاتٍ وَتَمَنِّيَاتٍ بِالسَّمٰوَاتِ وَاْلاَرْضِ وَبِاَحْوَالِهَا * فَلاَ قُوَّةَ لِى بِوَجْهٍ مِنَ الْوُجُوهِ عَلٰى إِسْمَاعِ أَمْرِى لَهُمَا، وَتَبَلِيغِ أَمَلِى لِتِلْكَ اْلاَجْرَامِ، وَلاَحَوْلَ عَنْ هٰذَا اْلاِبْتِلاَءِ وَالْعَلاَقَةِ اِلاَّ بِكَ يَا رَبَّ السَّمٰوَاتِ وَاْلاَرْضِ! وَيَا مَنْ سَخَّرَهُمَا لِعِبَادِهِ الصَّالِحِينَ إِلٰهِى! لِى وَلِكُلِّ ذِى عَقْلٍ عَلاَقَاتٌ مَعَ اْلاَزْمِنَةِ الْمَاضِيَةِ وَاْلاَوْقَاتِ اْلاِسْتِقْبَالِيَّةِ؛ مَعَ أَنَّنَا قَدِ انْحَبَسْنَا فِى زَمَانٍ حَاضِرٍ ضَيِّقٍ لاَ يَصِلُ اَيْدِينَا اِلٰى أَدْنىٰ زَمَانٍ مَاضٍ وَمُسْتَقْبَلٍ لِجَلْبٍ مِنْ ذَاكَ مَا يُفرِّحُنَا، اَوْ لِدَفْعٍ مِنْ هٰذَا مَا يُحْزِنُنَا * فَلاَحَوْلَ عَنْ هٰذِهِ الْحَالَةِ، وَلاَ قُوَّةَ عَلٰى تَحْوِيلِهَا إِلٰى أَحْسَنِ الْحَالِ اِلاَّ بِكَ يَا رَبَّ الدُّهُورِ وَاْلاَزْمَانِ * [1]
İlâhî! Ben ve bütün canlılar, kendisinden kaçış olmayan ölüm ve yok olmaktan şiddetli bir korku ile korkuyoruz. Ve benim, devamı olmayan hayat ve ömre karşı şiddetli bir sevgim var. Halbuki ecellerle bizim cisimlerimize hücum eden ölümün sür'ati, ne bende, ne de bir başkasında dünyevî emellerden hiçbir emel bırakmaksızın hepsini kesip atıyor ve hiç bir lezzet bırakmaksızın hepsini tahrip ediyor. Bu feci belâya karşı dayanak noktası ancak Senin kudretin ve buna karşı bizi tesellî edecek ancak Senin kuvvetindir, ey ölümü ve hayatı yaratan Hâlık-ı Mevt ve Hayat! Ey sürekli hayat sahibi olan Zât! Ey kendisine bağlanan ve yönelenlerin, kendisini tanıyan ve sevenlerin hayatını devamlı hale getiren, ölümü onlar için hayatın yenilenmesi ve yer değiştirme hükmüne getiren Zât! İşte o zaman "Haberiniz olsun ki, Allah'ın dostları için ne bir korku vardır, ne de onlar mahzun olacaklardır" (Yûnus Sûresi, 10:62) sırrıyla, ölüm ne bir hüzün, ne de elem sebebi olur.
İlâhî! Nev'im ve cinsim itibarıyla alâkalarım, gökleri ve yeri kuşatan elemlerim ve beklentilerim var. Fakat hiçbir surette emrimi ne göklere, ne de yere dinletecek ve emellerimi o gök cisimlerine bildirecek bir kuvvetim olmadığı gibi, bu bağımlılık ve alâkaya karşı bir dayanak noktam da yok. Bütün bunlara yetecek ancak Senin kudret ve kuvvetin var, ey Göklerin ve Yerin Rabbi, ve ey gökleri ve yeri salih kullarının emrine veren sonsuz haşmet sahibi Zât!
İlâhî! Benim ve bütün akıl sahiplerinin, geçmiş ve gelecek zamanlarla alâkalarımız var. Halbuki biz daracık bir hazır zamanda mahpus kalmışız; geçmiş ve gelecek zamandan en yakınına bile elimiz yetişmez ki bizi sevindirecek bir şeyi elde edelim, yahut bizi üzen bir şeyi kendimizden uzaklaştıralım. Bu hal karşısında dayanak noktası ancak Senin kudretin ve bu hali en güzel bir hale çevirmeye yetecek kuvvet ancak Senin kuvvetindir, ey asırların ve zamanların Rabbi!