إِلٰهِى! لاَحَوْلَ عَنِ الظُّلُمَاتِ؛ وَلاَ قُوَّةَ عَلَى اْلاَنوَارِ اِلاَّ بِكَ يَانُورُ يَاهَادِى * إِلٰهِى! لاَحَوْلَ عَنِ الشّرُورِ مُطْلَقًا؛ وَلاَ قُوَّةَ عَلَى الْخَيْرَاتِ أَصْلاً اِلاَّ بِكَ يَامَنْ بِيَدِهِ الْخَيْرُ وَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَئٍ قَدِيرٌ، وَبِعِبَادِهِ بَصِيرٌ، وَبِحَوَايِجِ مَخْلُوقَاتِهِ خَبِيرٌ * إِلٰهِى! لاَحَوْلَ عَنِ الْمَعَاصِى اِلاَّ بِعِصْمَتِكَ؛ وَلاَ قُوَّةَ عَلَى الطَّاعَةِ اِلاَّ بِتَوْفِيقِكَ يَامُوَفِّقُ يَا مُعِينُ إِلٰهِى! لِى عَلاَقَاتٌ شَدِيدَةٌ مَعَ نَوْعِىَ اْلاِنْسَانِيِّ، مَعَ أَنَّ اٰيَةَ ﴿ كُلُّ نَفْسٍ ذَۤائِقَةُ الْمَوْتِ ﴾ تُهَدِّدُنِى وَتطْفِئُ اٰمَالِى الْمُتَعَلِّقَةِ بِنَوْعِى وَجِنْسِى، وَتَنْعِى عَلَىَّ بِمَوْتِهِمَا * فَلاَ حَوْلَ عَنْ ذَاكَ الْحُزْنِ اْلاَلِيمِ النَّاشِئِ مِنْ ذٰلِكَ الْمَوْتِ وَالنَّعْىِ، وَلاَ قُوَّةَ عَلٰى تَسَلٍّ يَمْلاَُ مَحَلَّ مَازَالَ عَنْ قَلْبِى وَرُوحِى اِلاَّ بِكَ * فَاَنْتَ الَّذِى تَكْفِى عَنْ كُلِّ شَىْءٍ، وَلاَ يَكْفِ ى عَنْكَ كُلُّ شَىْءٍ * إِلٰهِى! لِى عَلاَقَاتٌ شَدِيدَةٌ مَعَ دُنْيَاىَ الّتِى كَبَيْتِى وَمَنْزِلِى؛ مَعَ أَنَّ اٰيَةَ ﴿ كُلُّ مَنْ عَلَيْهَا فَاِنٍ وَيَبْقٰى وَجْهُ رَبّكَ ذُو الْجَلاَلِ وَاْلاِكْرَامِ ﴾ تُعْلِنُ خَرَابِيّةَ بَيْتِى هٰذَا، وَزَوَالَ مَحْبُوبَاتِى الَّتِى سَاكَنْتُهُمْ فِى ذٰلِكَ الْبَيْتِ الْمُنْهَدِمِ؛ وَلاَحَولَ عَنْ هٰذِهِ الْمُصِيبَةِ الْهَائِلَةِ، وَعَنِ الْفِرَاقَاتِ مِنَ اْلاَحْبَابِ اْلاٰفِلَةِ؛ وَلاَ قُوَّةَ عَلٰى مَا يُسَلّينِىِ عَنْهَا، وَيَقُومُ مَقَامَهَا اِلاَّ بِكَ يَا مَنْ يَقُومُ جِلْوَةٌ مِنْ تَجَلّيَاتِ رَحْمَتِهِ مَقَامَ كُلِّ مَا فَارَقَنِىِ * [1]
İlâhî! Karanlıklara karşı dayanak noktası Senin kudretin, nuru ihsan eden ise ancak Senin kuvvetindir, ey bütün karanlıkları aydınlatan Nur, ey varlıkları yaratılış gayesine sevk eden ve dilediğine doğru yolu gösteren Hâdî!
İlâhî! Şerden mutlak kurtuluş Senin kudretinle, hayırların aslına erişmek ancak Senin kuvvetinledir, ey bütün hayır elinde bulunan Zât, ey gücü herşeye yeten Kadîr, ey kullarını her haliyle gören Basîr, ey mahlûkatının bütün ihtiyaçlarından haberdar olan Habîr!
İlâhî! Senin korumandan başka günahlardan koruyacak kudret, Senin muvaffakiyetinden başka itaat etmeye muvaffak edecek kuvvet yoktur, ey isteklere ulaşmada muvaffak eden Muvaffık, ey Kendisinden yardım bekleyen muhtaçlara yardım eden Muîn!
İlâhî! Hemcinsim olan insan neviyle pek şiddetli alâkam var. Halbuki, "Her nefis ölümü tadıcıdır" (Âl-i İmrân Sûresi, 3:185) âyeti beni tehdit eder ve nev'imle ve cinsimle alakalı bütün emellerimi söndürür ve insanlığın ölümünü bana haykırır. Bu ölüm ve bu feryattan doğan bu elem verici üzüntülere karşı dayanak noktam ancak Senin kudretindir. Ve yok olup gidenlerin kalb ve ruhumda açtığı boşlukları tesellisiyle dolduracak ancak senin kuvvetindir. Çünkü herşeye kâfi olan ve hiçbir şey Onun yerini tutamayan ancak Sensin.
İlâhî! Evim ve menzilim olan dünya ile alâkam pek şiddetlidir. Halbuki "Onun üzerindeki herkes fânidir. Bâkî kalan ise, Celâl ve İkram Sahibi olan Rabbinin zâtıdır" (Rahmân Sûresi, 55:27) âyeti, benim şu evimin harap olacağını ve bu yıkılmaya mahkûm evin sâkinleri olan sevdiklerimin kaybolup gideceğini ilân ediyor. İşte bu feci musibete ve göçüp giden sevdiklerimin ayrılığına karşı dayanak noktası ancak Senin kudretindir. Ve bu musibet ve ayrılıklara karşı beni tesellî edecek ve bütün onların yerini tutacak olan, ancak Senin kuvvetindir, ey rahmet ve şefkat yansımalarından bir tek cilve, benden ayrılan herşeyin yerini tutan Zât!