وَكَذَا حَسْبِى مِنَ الْحَيَاةِ وَمَاهِيَّتِهَا أَنِّى خَرِيطَةٌ وَفِهْرِسْتَةٌ وَفَذْلَكَةٌ وَمِيزَانٌ وَمِقْيَاسٌ لِجَلَوَاتِ اَسْمَۤاءِ خَالِقِ الْمَوْتِ وَالْحَيَاةِ * وَكَذَا حَسْبِى مِنَ الْحَيَاةِ وَوَظِيفَتِهَا كَوْنِى كَكَلِمَةٍ مَكْتُوبَةٍ بِقَلَمِ الْقُدْرَةِ، وَمُفْهِمَةٍ دَۤالَّةٍ عَلٰى اَسْمَۤاءِ الْقَدِيرِ الْمُطْلَقِ الْحَىِّ الْقَيُّومِ بِمَظْهَرِيَّةِ حَيَاتِى لِلشُّؤُونِ الذَّاتِيَّةِ لِفَاطِرِى الَّذِى لَهُ اْلاَسْمَۤاءُ الْحُسْنىٰ * وَكَذَا حَسْبِى مِنَ الْحَيَاةِ وَحُقُوقِهَا اِعْلاَنِى وَتَشْهِيرِى بَيْنَ اِخْوَانِى الْمَخْلُوقَاتِ وَاِعْلاَنِى وَاِظْهَارِى لِنَظَرِ شُهُودِ خَالِقِ الْكآئِنَاتِ بِتَزَيُّنِىِ بِجَلَوَاتِ اَسْمَۤاءِ خَالِقِى الَّذِى زَيَّنَنِىِ بِمُرَصَّعَاتِ حُلَّةِ وُجُودِى وَخِلْعَةِ فِطْرَتِى وَقِلاَدَةِ حَيَاتِى الْمُنْتَظَمَةِ الَّتِى فِيهَا مُزَيَّنَاتُ هَدَايَا رَحْمَتِهِ * وَكَذَا حَسْبِى مِنْ حُقُوقِ حَيَاتِى فَهْمِى لِتَحِيَّاتِ ذَوِى الْحَيَاةِ لِوَاهِبِ الْحَيَاةِ وَشُهُودِى لَهَا وَشَهَادَاتٌ عَلَيْهَا * وَكَذَا حَسْبِى مِنْ حُقُوقِ حَيَاتِى تَبَرُّجِى وَتَزَيُّنِىِ بِمُرَصَّعَاتِ جَوَاهِرِ إِحْسَانِهِ بِشُعُورٍ اِيمَانِى لِلْعَرْضِ لِنَظَرِ شُهُودِ سُلْطَانِىَ اْلاَزَلِىِّ * وَكَذَا حَسْبِى مِنَ الْحَيَاةِ وَلَذَّاتِهَا عِلْمِى وَاِذْعَانِى وَشُعُورِى وَاِيمَانِى بِأَنِّى عَبْدُهُ وَمَصْنُوعُهُ وَمَخْلُوقُهُ وَفَقِيرُهُ وَمُحْتَاجٌ اِلَيْهِ، وَهُوَ خَالِقِى رَحِيمٌ بِى كَرِيمٌ لَطِيفٌ مُنْعِمٌ عَلَىَّ يُرَبِّينِىِ كَمَا يَلِيقُ بِحِكْمَتِهِ وَرَحْمَتِهِ * وَكَذَا حَسْبِى مِنَ الْحَيَاةِ وَقِيمَتِهَا مِقْيَاسِيَّتِى بِاَمْثَالِ عَجْزِى الْمُطْلَقِ وَفَقْرِى الْمُطْلَقِ وَضَعْفِى الْمُطْلَقِ، لِمَرَاتِبِ قُدْرَةِ الْقَدِيرِ الْمُطْلَقِ وَدَرَجَاتِ رَحْمَةِ الرَّحِيمِ الْمُطْلَقِ وَطَبَقَاتِ قُوَّةِ الْقَوِىِّ الْمُطْلَقِ * [1]
Kezâ, ölüm ve hayatın Yaratıcısı olan Allah'ın isimlerinin cilvelerine bir harita ve fihriste ve fezleke ve ölçü ve mikyas olmam, bana hayat ve hayatın mahiyeti itibarıyla yeter.
Kezâ, bütün Esmâ-i Hüsnânın müsemmâsı (sahibi) olan Fâtırımın (yoktan var edicim) zâtî şe'nlerine (sıfatların mahiyetlerinde bulunan zâtî özelliklerine) hayatımın mazhariyeti sırrıyla, kudret kalemiyle yazılan ve o herşeye mutlak gücü yeten Kadîr ve varlıklara hayat veren ve Kendisi ezelî ve ebedî hayat sahibi olan, bütün varlıkları ayakta tutan ve varlığının devamı için hiçbir sebebe muhtaç olmayan Hayy-ı Kayyûmun isimlerini gösterip anlatan bir kelime olmam, hayat ve hayatın görevi itibarıyla bana yeter.
Kezâ, beni, rahmet hediyelerinin süslerini ihtiva eden vücut elbisemin ve fıtrat (yaratılış) kaftanımın ve muntazam hayat gerdanlığımın süsleriyle zinetlendiren Yaratıcımın isimlerinin cilveleriyle süslenerek kardeşlerim olan mahlûklara ilân ve teşhirim ve kâinatın Yaratıcısının nazar-ı şuhuduna ilânım ve görünmem, hayat ve hayatın hukuku itibarıyla bana yeter.
Kezâ, hayatımın hukuku itibarıyla, hayat sahiplerinin Vâhib-i Hayata (hayatlarını verene) olan tahiyyatlarını (manevî hediyelerini) anlamam ve onlara şahit olup şahitlik etmem bana yeter.
Kezâ, Ezelî Sultanımın görüşlerine arz olunmanın şuur ve imanında olarak Onun ihsan cevherlerinin süsleriyle süslenip güzelleşmem, hayatımın hukuku olarak bana yeter.
Kezâ, Onun kulu ve san'at eseri ve mahlûku olduğuma ve Ona muhtaç bulunduğuma ve Onun, hikmetine ve rahmetine lâyık bir surette beni terbiye eden ve bana lütufta bulunup nimetlerini ihsan eden Hâlık-ı Rahîmim ve Rabb-i Kerîmim olduğuna dair iz'ânım ve şuurum ve imanım, hayat ve hayatın lezzeti itibarıyla bana yeter.
Kezâ, mutlak acz ve mutlak fakr ve mutlak zaafım misaliyle o herşeye kàdir olan Kadîr-i Mutlakın kudret mertebelerine ve o herşeyi rahmetiyle kaplayan Rahîm-ı Mutlakın rahmet derecelerine ve o herşeye gücü yeten Kaviyy-i Mutlakın kuvvet tabakalarına ölçü teşkil etmem, hayat ve hayatın değeri itibarıyla bana yeter.