﴿ حَسْبُنَا اللهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ يَعْنِىِ ﴾حَسْبِى مِنْ الْوُجُودِ اَنِّى اَثَرٌ مِنْ اثَارِ وَاجِبِ الْوُجُودِ * كَفَانِى اٰنٌ سَيَّالٌ مِنْ هٰذَا الْوُجُودِ الْمُنَوَّرِ الْمَظْهَرِ، مِنْ مَلاَيِينَ السَّنَةِ مِنَ الْوُجُودِ الْمُزَوَّرِ اْلاَبْتَرِ * نَعَمْ بِسِرِّ اْلاِنْتِسَابِ اْلاِيمَانِىِّ تَقُومُ دَقِيقَةٌ مِنَ الْوُجُودِ مَقَامَ اُلُوفِ السِّنِينَ بِلاَ اِنْتِسَابٍ اِيمَانِيٍّ، بَلْ تِلْكَ الدَّقِيقَةُ أَتَمُّ وَاَوْسَعُ بِمَرَاتِبٍ مِنْ تِلْكَ اْلاٰلاَفِ سَنَةً * وَكَذَا حَسْبِى مِنَ الْوُجُودِ وَقِيمَتِهِ اَنِّى صَنْعَةُ مَنْ هُوَ فِى السَّمَۤاءِ عَظَمَتُهُ وَفِى اْلاَرْضِ اٰيَاتُهُ، وَخَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَاْلاَرْضَ فِى سِتَّةِ اَيَّامٍ * وَكَذَا حَسْبِى مِنَ الْوُجُودِ وَكَمَالِهِ أَنِّى مَصْنُوعُ مَنْ زَيَّنَ وَنَوَّرَ السَّمَۤاءَ بِمَصَابِيحَ، وَزَيَّنَ وَبَهَّرَ اْلاَرْضَ بِاَزَاهِيرَ * وَكَذَا حَسْبِى مِنَ الْفَخْرِ وَالشَّرَفِ أَنِّى مَخْلُوقٌ وَمَمْلُوكٌ، وَعَبْدٌ لِمَنْ هٰذِهِ الْكَۤائِنَاتُ بِجَمِيعِ كَمَالاَتِهَا وَمَحَاسِنِهَا ظِلٌّ ضَعِيفٌ بِالنِّسْبَةِ اِلٰى كَمَالِهِ وَجَمَالِهِ، وَمِنْ اٰيَاتِ كَمَالِهِ وَاِشَارَاتِ جَمَالِهِ * وَكَذَا حَسْبِى مِنْ كُلِّ شَيْءٍ مَنْ يَدَّخِرُ مَا لاَ يُعَدُّ وَلاَيُحْصٰى مِنْ نِعَمِهِ فِى صُنَيْدَقَاتٍ لَطِيفَةٍ هِىَ بَيْنَ ﴿ الْكَافِ وَالنُّونِ ﴾ فَيَدَّخِرُ بِقُدْرَتِهِ مَلاَيِينَ الْقَنَاطِيرَ فِى قَبْضَةٍ وَاحِدَةٍ فِيهَا صُنَيْدَقَاتٌ لَطِيفَةٌ تُسَمَّى بُذُورًا وَنُوىً * وَكَذَا حَسْبِى مِنْ كُلِّ ذِى جَمَالٍ وَذِى اِحْسَانٍ، اَلْجَمِيلُ الرَّحِيمُ الَّذِي مَا هٰذِهِ الْمَصْنُوعَاتُ الْجَمِيلاَتُ اِلاَّ مَرَايَا مُتَفَانِيَةٌ لِتَجَدُّدِ اَنْوَارِ جَمَالِهِ بِمَرِّ الْفُصُولِ وَالْعُصُورِ وَالدُّهُورِ، وَهٰذِهِ النِّعَمُ الْمُتَوَاتِرَةُ وَاْلاَثْمَارُ الْمُتَعَاقِبَةُ فِى الرَّبِيعِ وَالصَّيْفِ مَظَاهِرُ لِتَجَدُّدِ مَرَاتِبِ إِنْعَامِهِ. * [1]
"Allah bize yeter; O ne güzel vekildir" demeliyiz. Yani, varlığı zorunlu olan Vâcibü'l-Vücudun eserlerinden bir eser olmak bana varlık olarak yeter. Surî (yüzeysel) ve akîm (sonlu) bir varlık içinde milyonlar sene geçirmektense, böyle mazhar (ayna) ve münevver (nurlanmış) bir varlık içinde geçici bir an bana kâfidir.
Evet, imanî intisab (bağ) sırrıyla bir dakikalık varlık, imanî intisabtan (bağdan) mahrum binlerce seneye mukabil gelir. Hattâ o bir dakika, varlık mertebeleri itibarıyla diğer binler seneden daha mükemmel ve daha geniştir.
Kezâ, göklerde büyüklüğü ve yerde âyetleri görünen ve gökleri ve yeri altı günde yaratan Zâtın san'atı olmam, bana varlık ve varlığın kıymeti itibarıyla yeter. Kezâ, göğü kandillerle süsleyip nurlandıran ve zemini çiçeklerle göz kamaştırıcı bir şekilde süsleyen Zâtın san'at eseri olmam, bana varlık ve varlığın kemâli itibarıyla yeter.
Kezâ, kâinat bütün kemâller ve güzellikleriyle Onun kemâl ve cemâline nisbetle bir zayıf gölgeden ve Onun kemâlinin delillerinden ve cemâlinin işaretlerinden ibaret olan Zâtın mahlûku ve memlûkü ve kulu olmam, bana iftihar ve şeref için yeter.
Kezâ, had ve hesaba gelmeyen nimetlerini kâf ve nun arasındaki lâtif sandukçalarda depolanan ve milyonlarla kantarı tohum ve çekirdek denilen bir avuç dolusu lâtif sandukçalarda kudretiyle toplayan Zât, herşey için bana yeter.
Kezâ, bütün cemal ve ihsan sahipleri yerine, bana o herşeyi güzel yaratan Cemîl ve her bir varlığa özel rahmet tecellisiyle Rahîm olan Zât yeter ki, bu güzel san'at eserleri, mevsimlerin ve asırların ve dehirlerin geçmesiyle Onun güzelliğinin nurlarını tazelendirmek için fenâya (yokluğa) mazhar olan aynalardan başka birşey değildir; ve bu bahar ve yaz mevsimlerinde tekrarlanan nimetler ve birbirini takip eden meyveler, mahlûkların ve günlerin ve senelerin gelip geçmesiyle Onun daimî nimetlerinin tazelenmesi için mahzarlardan (aynalardan) ibarettir.