وَمَا هٰذِهِ الْمَوْجُودَاتُ السَّيَّالَةُ اِلاَّ وَهِىَ مَرَايَا، وَهِىَ مُتَجَدِّدَةٌ بِتَبَدُّلِ التَّعَيُّنَاتِ اْلاِعْتِبَارِيَّةِ فِى فَنآئِهَا وَزَوَالِهَا وَبَقَۤائِهَا بِسِتَّةِ وُجُوهٍ: اَلاَوَّلُ: بَقَۤاءُ مَعَانِيهَا الْجَمِيلَةِ وَهُوِيَّاتِهَا الْمِثَالِيَّةِ * وَالثَّانِى: بَقَۤاءُ صُوَرِهَا فِى اْلاَلْوَاحِ الْمِثَالِيَّةِ * وَالثَّالِثُ: بَقَۤاءُ ثَمَرَاتِهَا اْلاُخْرَوِيَّةِ * وَالرَّابِعُ: بَقَۤاءُ تَسْبِيحَاتِهَا الرَّبَّانِيَّةِ الْمُتَمَثِّلَةِ لَهَا، الَّتِى هِىَ نَوْعُ وُجُودٍ لَهَا وَالْخَامِسُ: بَقَۤاؤُهَا فِى الْمَشَاهِدِ الْعِلْمِيَّةِ وَالْمَنَاظِرِ السَّرْمَدِيَّةِ * وَالسَّادِسُ: بَقَۤاءُ اَرْوَاحِهَا اِنْ كَانَتْ مِنْ ذَوِى اْلاَرْوَاحِ، Haşiye وَمَا وَظِيفَتُهَا فِى كَيْفِيَّاتِهَا الْمُتَخَالِفَةِ فِى مَوْتِهَا وَفَنآئِهَا وَزَوَالِهَا وَعَدَمِهَا وَظُهُورِهَا وَاِنْطِفَۤائِهَا اِلاَّ اِظْهَارُ الْمُقْتَضَيَاتِ ِلاَسْمَۤاءٍ إِلَهِيَّةٍ. فَمِنْ سِرِّ هٰذِهِ الْوَظِيفَةِ صَارَتِ الْمَوْجُودَاتُ كَسَيْلٍ فِى غَايَةِالسُّرْعَةِ تَتَمَوَّجُ مَوْتًا وَحَيَاةً وَوُجُودًا وَعَدَمًا * وَمِنْ هٰذِهِ الْوَظِيفَةِ تَتَظَاهَرُ الْفَعَّالِيَّةُ الدَّائِمَةُ وَالْخَلاَّقِيَّةُ الْمُسْتَمِرَّةُ، فَلاَبُدَّ لِى وَلِكُلِّ اَحَدٍ أَنْ يَقُولَ: * 1
Bu akıp giden varlıklar ancak birer aynadır ve zeval, fenâ ve bekàlarında taayyünat-ı itibariyelerinin (itibarî varlıklarının) değişmesiyle altı yönden yenilenmeye mazhardır.
Birincisi: Güzel mânâlarının ve misalî hüviyetlerinin bekàsı.
İkincisi: Suretlerinin misalî levhalarda bâkî kalması.
Üçüncüsü: Uhrevî meyvelerinin bekàsı.
Dördüncüsü: Onun için bir nevi varlık demek olan, hafızaların levhalarında temessül eden Rabbânî tesbihlerin bekàsı.
Beşincisi: İlmî meşhedlerde (sahnelerde) ve sermedî (daimî) manzaralarda bekàsı.
Altıncısı: Eğer ruh sahiplerinden ise ruhunun bekàsı. HAŞİYE Zira onun ölümünde, fenâsında, zevâlinde, yokluğunda, ortaya çıkışında ve sönüp gitmesindeki çeşitli keyfiyet ve görevleri, İlâhî isimlerin muktazilerini (gerekli kıldığı şeyleri) izhar etmekten ibarettir. Bu görev sırrıdır ki, varlıkları, gayet sür'atle ölüm ve hayat, varlık ve yokluk dalgaları arasında gayet sür'atle cereyan eden bir sel haline getirmiştir. Kâinattaki daimî faaliyetin ve devamlı yaratılışın tezahürü, işte bu görev sırrından doğar. Öyleyse, ben ve herbir fert,
Meâli: Ruhun bekàsına dair Yirmi Dokuzuncu Risalede kat'î ve zarurî bir şekilde ve bâhir burhanlarla ispat edildiği gibi, eğer zîruhlardan değilse, hakikatinin kanunları ve mahiyetinin namusları ve teşekkülâtının düsturları bekà bulur. Zira o kanun ve namus ve düstur, o fert ve nevi için bir ruh-u emrî hükmündedir. Nasıl ki bir incir ağacı ölür ve yok olur; onun teşekkülâtının kanunlarından ibaret olan ruh-u emrîsi ise bekà bulur ve zerre gibi çekirdeklerinde devam eder. İşte o ruh-u emrî ölmemiş; belki suretler onun üzerinde yenileniyor, belki mahiyet-i hayatı devam ediyor. Zira onun mahiyeti, bâkî olan Esmâ-i Hüsnâdan bir ismin bir gölgesidir ki, o mahiyet, o bâkî ismin şuâsı altında bekà bulur ve onun hüviyeti dahi pek çok misalî levhalarda devam eder. Öyleyse, adem, zâil bir vücuttan daimî vücutlara geçiş için bir ünvandan başka birşey değildir.