وَهُوَ الْجَم۪يلُ اللَّط۪يفُ الْعَطُوفُ الْبَاﯻﰍ فَلَا حِرْقَةَ وَلَاعِبْرَةَ بِزَوَالِ اللَّط۪يفَاتِ الْمُشْفِقَاتِ لِبَقَٓاءِ مَنْ يَقُومُ مَقَامَ كُلِّهَا، وَلَايَقُومُ الْكُــلُّ مَقَامَ فَبَقَٓاؤُهُ بِهٰذِهِ الْاَوْصَافِ يَقُومُ مَقَامَ كُــلِّ مَا فَنٰى وَزَالَ مِنْ اَنْوَاعِ مَحْبُوبَاتِ كُــلِّ اَحَدٍ مِنَ الدُّنْيَا ﱳ
حَسْبُنَا اللّٰهُ وَنِعْمَ الْوَك۪ـيلُ ﴾ نَعَمْ، حَسْبِى مِنْ بَقَٓاءِ الدُّنْيَا وَمَا ف۪يهَا بَقَٓاءُ مَالِكِهَا وَصَانِعِهَا وَفَاطِرِهَا ﱳ ﴿
وَفَاطِرِىَ الْبَاﯻﰍ، وَمَالِكِىَ الْبَاﯻﰍ، وَشَاهِدِىَ الْبَاﯻﰍ، وَمَعْبُودِىَ الْبَاﯻﰍ، وَبَاعِثِىَ الْبَاﯻﰍ، [1]
Nasıl ki afakın ve dünyanın fena ve zevalinin arkasında Bakî-i Zülcelal'in Baki esmasının cilvelerini gördüm tam teselli buldum. Öyle de şahsıma baktım, şahsımdaki müteaddit, muhtelif tabaka-i mevcudat-ı nefsiye ve meftun olduğum sıfât ve hakaik-i şahsiye gayet sür'atle zeval ve fenaya koştuklarından insanın fıtratındaki aşk-ı bekà sırrıyla o fânilerde bir bekà aradım. Halıkımın bakî cilve-i esmasını gördüm. Her bir sıfatımın zevalinde ona temessül eden bir ismin cilvesini baki gördüm. Ve kat'iyyen anladım ki, fıtrat-ı insaniyedeki aşk-ı bekà muhabbet-i ilâhiyeden teşa'ub eden bir muhabbettir. Mahbubunu yanlış bir surette arıyor. Aynada temessül edeni de sevmek, aramak lâzımken aynayı veya aynanın ziyneti hükmüne geçen temessülün keyfîyetini sevmeye başlıyor. "Huve" yerine "Ene"ye perestiş eder. Zevalinden sonra yanlışını anlıyor. Kalb ve mahiyet-i insaniye zişuur bir aynadır. Onda temessül edeni şuur ile hisseder. Aşk-ı bekà ile sever.
Şu gelecek sekiz kelimedeki "Ye" harfleri mütekellim zamiri olup, kendini gösteriyor.
O bütün güzelliklerin kaynağı Cemîl, bütün ince lûtufların şirin ihsanların sahibi Lâtif ve sınırsız ikramlarıyla varlıklarını donatan Atûf ve varlığı sonsuza kadar devam eden Bâkî olduğundan, lütuf ve şefkat sahiplerinin geçip gitmesi azap sebebi olmadığı gibi, onlara ehemmiyet dahi verilmez. Çünkü onların hepsine bedel olan ve bütün bunlar, Onun tecellilerinden birtek tecellînin yerini tutamayan Zât bâkîdir.
Onun, bütün bu sıfatlarıyla beraber bâkî oluşu, dünyadaki herbir ferdin fenâ ve zeval bulan her nevi sevdiği şeye bedeldir. Allah bize yeter; O ne güzel vekildir.
Evet, dünyanın ve içindekilerin bekàsı için, onun Mâlikinin (Sahibinin) ve Sâniinin (San'atkârının) ve Fâtırının (Yaratıcısının) bekàsı bana yeter.
İkinci Nükte
Bekà için Allah bana yeter. HAŞİYE 1 Çünkü O benim bâkî olan İlâhım ve bâkî olan Hâlıkım (Yaratıcım) HAŞİYE 2 ve bâkî olan Mûcidim (İcad edenim) ve bâkî olan Fâtırım (Yoktan var edicim) ve bâkî olan Mâlikim (Sahibim) ve bâkî olan Mâbudum (ibadetlerimi takdim ettiğim) ve bâkî olan Bâisimdir (Öldükten sonra dirilticimdir).