نَعَمْ؛ فَقَدْ اِسْتَوْلٰى عَلٰى نِصْفِ اْلاَرْضِ. وَانْصَبَغَ بِصِبْغِهِ السَّمَاوِىِّ خُمُسُ بَنِى آدَمَ. وَدَامَتْ سَلْطَنَتُهُ الْمَعْنَوِيَّةُ أَلْفًا وَثَلاَثَمِائَةٍ وَخَمْسِينَ سَنَةً فِى كُلِّ زَمَانٍ، يَحْكُمُ ظَاهِرًا وَبَاطِنًا عَلٰى ثَلاَثَمِائَةٍ وَخَمْسِينَ مِلْيُونًا مِنْ رَعِيَّتِهَ الصَّادِقَةِ الْمُطِيعَةِ بِاِنْقِيَادِ نُفُوسِهِمْ وَقلوبِهِمْ وَاَرْوَاحِهِمْ وَعُقُولِهِمْ ِلاَوَامِرِ سَيّدِهِمْ وَسُلْطَانِهِمْ * وَبِغَايَةِ جِدِّيتِهِ بِشَهَادَاتِ قُوَّةِ دَسَاتِيرِهِ الْمُسَمَّرَةِ عَلٰى صُخُورِ الدُّهُورِ وَعَلٰى جِبَاهِ اْلاَقْطَارِ * وَبِغَايَةِ وُثُوقِهِ بِشَهَادَةِ زُهْدِهِ وَاِسْتِغْنَۤائِهِ عَنِ الدُّنْيَا * وَبِغَايَةِ اِطْمِئْنَانِهِ وَوُثُوقِهِ بِشَهَادَةِ سَيْرِهِ * وَبِغَايَةِ قُوَّةِ إِيمَانِهِ بِشَهَادَةِ أَنَّهُ أَعْبَدُ وَاَتْقٰى مِنَ الْكُلِّ بِاِتّفَاقِ الْكُلِّ، شَهَادَة ً جَازِمَة ً مُكَرَّرَة ً بِ:
﴿ فَاعْلَمْ أَنَّهُ لاَ إِلٰهَ اِلاَّ اللهُ﴾ الَّذِى دَلَّ عَلٰى وُجُوبِ وُجُودِهِ، وَصَرَّحَ بِأَوْصَافِ جَلاَلِهِ وَجَمَالِهِ وَكَمَالِهِ، وَشَهِدَ أَنَّهُ وَاحِدٌ أَحَدٌ فَرْدٌ صَمَدٌ، الْفُرْقَانُ الْحَكِيمُ الْحَاوِى لِسِرِّ إِجْمَاعِ كُلِّ كُتُبِ اْلاَنْبِيَۤاءِ وَاْلاَوْلِيَۤاءِ وَالْمُوَحّدِينَ الْمُخْتَلِفِينَ فِى الْمَشَارِبِ وَالْمَسَالِكِ الْمُتَّفِقَةِ قُلُوبُ هَؤُلاَءِ وَعُقُولُ اُولٰئِكَ بِحَقَائِقِ كُتُبِهِمْ عَلٰى تَصْدِيقِ أَسَاسَاتِ الْقُرْاٰنِ الْمُنَوَّرِ جِهَاتُهُ السّتُّ * إِذْ عَلٰى ظَهْرِهِ سِكَّةُ اْلاِعْجَازِ * وَفِى بَطْنِهِ حَقَۤائِقُ اْلاِيمَانِ * وَتَحْتَهُ بَرَاهِينُ اْلاِذْعَانِ * وَهَدَفُهُ سَعَادَةُ الدَّارَيْنِ * وَنُقْطَةُ اِسْتِنَادِهِ مَحْضُ الْوَحْىِالرَّبانِىِّ بِاِجْمَاعِ الْمُنْزِلِ بِاٰيَاتِهِ * وَالْمُنْزَلِ بِاِعْجَازِهِ * وَالْمُنْزَلِ عَلَيْهِ بِقُوَّةِ اِيمَانِهِ وَ اَمْنِيَّتِهِ * وَكَمَالِ تَسْلِيمِيَّتِهِ وَصَفْوَتِهِ * وَوَضْعِيَّتِهِ الْمَعْلُومَةِ عِنْدَ نُزُولِهِ * [1]
Evet, o ses yerin yarısını kapladı; Âdemoğlunun beşte birini semâvî boyasıyla boyadı. Saltanatı bin üç yüz elli senedir devam ediyor ve her zaman üç yüz elli milyon sadık ve itaatli raiyeti üzerinde, seyyid ve sultanlarının emirlerine nefis ve kalb ve ruh ve akıllarının tam bir boyun eğmesiyle hem dıştan, hem içten hükmediyor.
Asırların sarp kayalıklarına ve kıt'aların geniş meydanlarına sapa sağlam bir şekilde nakşedilen düsturlarının kuvveti şehadet eder ki, o sonsuz ciddiyetiyle sesleniyor.
Fevkalâde zühdü ve dünyadan istiğnâsı şehadet eder ki, o dâvâsında nihayet derecede sağlam inanç sahibidir.
Onun bütün hayatı şehadet eder ki, o nihayet derecede bir güven ve sağlam inançla dâvâ eder.
Herkesin ittifakıyla, herkesten fazla ibadet ve takvâ sahibi oluşu şehadet eder ki, sonsuz derecede bir iman kuvveti ile, kesin bir şekilde ve defalarca şahitlik eder ve der:
"Bilin ki, Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur." (Muhammed Sûresi, 47:19).
Hem o şahitlik ettiği Zâtın varlığının vacib (zorunlu) olduğuna, onun elindeki Furkan-ı Hakîm dahi dellâllık eder, Onun celâl (haşmetli) ve cemal (güzel) ve kemal (mükemmel) sıfatlarını açıklar ve Onun birliği bütün kâinatı kaplayan ve her bir varlıkta birliği görülen Vâhid-i Ehad ve fertlerden kâinata herşeyi bir birlik içinde tutan ve bütün varlıklar Kendisine her haliyle muhtaç bulunan Ferd-i Samed olduğuna şehadet eder–öyle bir Furkan-ı Hakîm ki, bütün peygamberlerin ve meşrepleri ve meslekleri çeşitli, kalbleri ve akılları birleşmiş bütün muvahhid evliyanın bütün kitaplarının icma sırrını ihtiva eder. Zira bütün o kitapların hakikatleri, altı ciheti aydınlanmış olan Kur'ân'ın esaslarını tasdik ederler.
Evet, Kur'ân'ın üstünde sikke-i i'câz (mucizelik mührü), içinde hakaik-i iman (iman hakikatleri), altında berahin-i iz'ân (aklî deliller) vardır. Hedefi iki dünya saadetidir. Dayanak noktası ise, onu indiren Zâtın âyet ve delilleriyle, indirilen Kur'ân'ın i'câzıyla (mucizeliğiyle), kendisine Kur'ân indirilen zâtın iman gücü ve emniyetiyle ve mükemmel teslimiyet ve berraklığıyla ve Kur'ân'ın inişi sırasında peygamberin mâlûm bir vaziyette bulunmasıyla sabittir ki, Kur'ân Rabbimizden gelen o Kur'ân vahyin ta kendisidir.