لاَ إِلٰهَ اِلاَّ اللهُ الْمَلِكُ الْحَقُّ الْمُبِينُ مُحَمَّدٌ رَسُولُ اللهِ صَادِقُ الْوَعْدِ اْلاَمِينُ. * [1]
Allah'tan başka ilâh yok; Allah'a iman için,
Allah'tan başka ilâh yok; Allah'tan eman için,
Allah'tan başka ilâh yok; şehadetim Allah katına emanet olarak,
Allah'tan başka ilâh yok; hakkan ve hakikaten,
Allah'tan başka ilâh yok; iz'an ve sıdk olarak,
Allah'tan başka ilâh yok; Kulluk ve ibadet olarak.
Allah'tan başka ilâh yok; mülkünde dilediği gibi tasarruf eden ve âcizlik ve zayıflık hiçbir surette Kendisine yanaşamayan Melik; zâtı, sıfatları, isimleri ve fiilleri hak ve hakikat olan ve kâinattaki bütün varlıkların dayandıkları tek hakikat Kendisinin isim ve sıfatlarının tecellileri olan Hak; ve her biri birer san'at mûcizesi olan kâinattaki varlıklarda ve peygamberlere gönderdiği kitaplarda varlık ve birliğinin delilleri açıkça görünen Mübîn O. Muhammed Allah'ın peygamberi; vaadine sâdık ve emin olan Sâdıku'l-Va'di'l-Emîn O.
İkinci Fasıl
Ekser aktâbın (kutupların) ve bilhassa Gavs-ı Geylânî'nin her sabah virdlerinin fâtihası (başlangıcı) hükmünde beş altı satır-ı temcid ve tâzim (Cenâb-ı Hakkın şanını yüce ve büyük göstermeye dair satırlar), benim için uzun bir silsile-i tefekkürün (tefekkür zincirinin) çekirdeği hükmüne geçip, doksan dokuz mertebe-i marifet ve tevhide (Allah'ı tanıma ve Onun bir olduğunu gösterme mertebelerine) işaret nev'inden bir sünbül-ü mânevî (manevî bir sünbül) vermiş. O doksan dokuz mertebesinden yetmiş dokuz mertebesi burada zikredildi. O işârâtın (işaretlerin) herbir fıkrasında iki cihetle Zât-ı Akdese (mukaddes Zâta) bakar:
Biri, hazır, meşhud vaziyetiyle şehadet eder mânâsıyla, lillâhi şehîd (Allah'a şâhit) tabiriyle ifade ediliyor. Ve emsallerinin birbiri arkasından gelip geçmesinden tezahür eden silsilenin işaretine, alâllahi delîl (Allah'a delil) diye delâlet eder, mânâsında ifade edilmiştir.
Said Nursî
Bismillâhirrahmânirrahîm