وَالْحَيَاةُ الظَّاهِرَةُ فِى جُمُودِهَا، وَالشُّعُورُ الْمُحِيطُ فِى جَهْلِهَا، وَاْلاِنْتِظَامُ الْمُكَمَّلُ فِى تَغَيُّرَاتِهَا الْمُسْتَلْزِمُ لِوُجُودِ الْمُغَيرِ الْغَيْرِ الْمُتَغَيرِ، وَاْلاِتّفَاقُ فِى تَسْبِيحَاتِهَا كَالدَّوَائِرِ الْمُتَدَاخِلَةِ الْمُتَّحِدَةِ الْمَرْكَزِ، وَالْمَقْبُولِيَّةُ فِى دَعَوَاتِهَا الثَّلاَثِ [بِلِسَانِ اِسْتِعْدَادِهَا، وَبِلِسَانِ اِحْتِيَاجَاتِهَا الْفِطْرِيَّةِ، وَبِلِسَانِ اِضْطِرَارِهَا]، وَالْمُنَاجَاةُ وَالشُّهُودَاتُ وَالْفُيوضَاتُ فِى عِبادَاتِهَا، * وَاْلاِنْتظَامُ فِى قَدَرَيْهَا، وَاْلاِطْمِئْنَانُ بِذِكْرِ فَاطِرِهَا، وَكَوْنُ الْعِبَادَةِ فِيهَا خَيْطَ الْوُصْلَةِ بَيْنَ مُنْتَهَاهَا وَمَبْدَئِهَا، وَسَببِ ظُهُورِ كَمَالِهَا وَلِتَحَقُّقِ مَقَاصِدِ صَانِعِهَا * وَهٰكَذَا بِسَائِرِ شُؤُونَاتِهَا وَاَحْوَالِهَا وَكَيْفِيَّاتِهَا شَاهِدَاتٌ بِاَنَّهَا كُلَّهَا بِتَدْبِيرِ مُدَبِّرٍ حَكِيمٍ وَاحِدٍ، وَفِى تَرْبِيَةِ مُرَبٍّ كَرِيمٍ اَحَدٍ صَمَدٍ، وَكُلُّهَا خُدَّامُ سَيّدٍ وَاحِدٍ، وَتحْتَ تَصَرُّفِ مُتَصَرِّفٍ وَاحِدٍ، وَمَصْدَرُهَا قُدْرَةُ وَاحِدٍ الَّذِى تَظَاهَرَتْ وَتكَاثَرَتْ خَوَاتِيمُ وَحْدَتِهِ عَلٰى كُلِّ مَكْتُوبٍ مِنْ مَكْتُوبَاتِهِ فِى كُلِّ صَفْحَةٍ مِنْ صَفَحَاتِ مَوْجُودَاتِهِ * نَعَمْ: فَكُلُّ زَهْرَةٍ وَثمَرٍ، وَكُلُّ نَبَاتٍ وَشَجَرٍ، بَلْ كُلُّ حَيَوَانٍ وَحَجَرٍ، بَلْ كُلُّ ذَرٍّ وَمَدَرٍ، فِى كُلِّ وَادٍ وَجَبَلٍ، وَ كُلِّ بَادٍ وَ قَفْرٍ خَاتَمٌ بَيِّنُ النَّقْشِ وَاْلاَثرِ، يُظْهِرُ لِدِقَّةِ النَّظَرِ بِاَنَّ ذَا ذَاكَ اْلاَثَرُ هُوَ كَاتِبُ ذَاكَ الْمَكَانِ بِالْعِبَرِ؛ فَهُوَ كَاتِبُ ظَهْرِ البَرِّ وَبطْنِ البَحْرِ؛ فَهُوَ نَقَّاشُ الشَّمْسِ وَالْقَمَرِ فِى صَحِيفَةِ السَّمٰوَاتِ ذَاتِ الْعِبَرِ. جَلَّ جَلاَلُ نَقَّاشِهَا اللهُ اَكْبَرُ * كِه لاَ إلهَ إلاَّ هُو. بَرابَرْ مِى زَنَدْ عَالَمْ * [1]
acizliğinde yansıyan mutlak kudret,
· donuk maddesinde görünen hayat; cahil olmasına rağmen herşeyi her şe'niyle kaplayan kapsamlı şuur ve bilinç,
· değişmekten münezzeh olan bir değiştiricinin varlığını gerektiren değişimlerdeki mükemmel düzen,
· bir merkez etrafındaki iç içe daireler gibi ittifak eden tesbihleri,
· istidat diliyle, fıtrî ihtiyaçlar diliyle ve çaresizlik diliyle edilen üç çeşit duaların kabul edilişi,
· varlıkların duaları ve ibadetleriyle mazhar oldukları şehadetleri ve feyizleri,
· mukadderatlarındaki (hayatlarının devam etmesi için kendilerine verilen şeylerdeki) düzen,
· Yaratıcılarını zikretmekle tatmin oluşları,
· Varlıkların başlangıç ile sonlarını birleştiren kavuşturucu ipinin ibadet oluşu ve ibadet vasıtasıyla olgunluğun meydana gelişi ve san'atkârının o varlığı yaratmasındaki makasıdının gerçekleşmesi,
· ve bunun gibi, kâinatın sair şe'n ve hal ve keyfiyetleri şehadet eder ki, bütün bunlar birtek hikmetle iş gören bir Müdebbirin (herşeyin tedbirini alan bir zâtın) tedbirinde ve her bir varlığa birliği ile bizzat hükmedici ve muhtaçların ihtiyaçlarını giderici bir Ehad-i Samed olan bir Mürebbî-i Kerîmin (ikramlarıyla terbiye edicinin) terbiyesi altındadır. Ve bunların hepsi, birtek Seyyidin hizmetinde ve birtek tasarruf eden Mutasarrıfın tasarrufundadırlar. Ve hepsinin de masdarı öyle bir Vâhidin (Birin) kudretidir ki, mektuplarından herbir mektup üzerinde ve varlık sayfalarından herbir sayfa üzerinde vahdet (birlik) mühürleri kesretle, çoklukla görülmektedir.
Evet, herbir vâdi ve dağdaki ve herbir sahrâ ve ovadaki herbir çiçek ve meyve, herbir bitki ve ağaç, belki herbir hayvan ve taş, belki herbir zerre ve toprak, nakışla eser arasında bir mühürdür ve dikkatle bakanlara gösterir ki, o eserin sahibi kim ise, o mektubu ihtivâ eden şu mekânın yazarı da odur; ve yeryüzünün ve denizaltının yazarı da odur; ve böyle mektuplarla dolu gökler sayfasına güneş ve ayı nakşeden de odur. O Nakışçının haşmeti herşeyden sonsuz derecede yücedir. Allahu ekber!
Kâinat bütün parçalarıyla hep birlikte Lâilâhe İllallah (Allah'tan başka ilâh yoktur) hakikatini terennüm ederler.