تَبَسُّمُ اْلاَزْهَارِ مِنْ زِينَةِ اْلاَثْمَارِ * تَسَجُّعُ اْلاَطْيَارِ فِى نَسْمَةِ اْلاَسْحَارِ * تَهَزُّجُ اْلاَمْطَارِ عَلٰى خُدُودِ اْلاَزْهَارِ * تَرَحُّمُ الْوَالِدَاتِ عَلَى اْلاَطْفَالِ الصّغَارِ * تَعَرُّفُ وَدُودٍ، تَوَدُّدِ رَحْمٰنٍ، تَرَحُّمُ حَنَّانٍ، تَحَنُّنُ مَنَّانٍ لِلْجِنِّ وَ اْلاِنْسَانِ وَالرُّوحِ وَالْحَيْوَانِ وَالْمَلَكِ وَالْجَۤانِّ * وَالْبُذُورُ وَاْلاَثْمَارُ، وَالْحُبوبُ وَاْلاَزْهَارُ، مُعْجِزَاتُ الْحِكْمَةِ * خَوَارِقُ الصَّنْعَةِ * هَدَايَا الرَّحْمَةِ * بَرَاهِينُ الْوَحْدَةِ * شَوَاهِدُ لُطْفِهِ فِى دَارِ اْلاٰخِرَةِ * شَوَاهِدُ صَادِقَةٌ بِاَنَّ خَلاَّقَهَا عَلٰى كُلِّ شَىْءٍ قَدِيرٌ * وَبِكُلِّ شَىْءٍ عَلِيمٌ * قَدْ وَسِعَ كُلَّ شَىْءٍ بِالرَّحْمَةِ وَالْعِلْمِ وَالْخَلْقِ وَالتَّدْبِيرِ وَالصُّنْعِ وَالتَّصْوِيرِ * فَالشَّمْسُ كَالْبَذْرَةِ وَالنَّجْمُ كَالزَّهْرَةِ واْلاَرْضُ كَالْحَبَّةِ لاَ تَثْقُلُ عَلَيْهِ بِالْخَلْقِ وَالتَّدْبِيرِ وَالصُّنْعِ وَالتَّصْوِيرِ * فَالْبُذُورُ وَاْلاَثْمَارُ مَرَايَا الْوَحْدَةِ فِى اَقْطَارِ الْكَثْرَةِ * اِشَارَاتُ الْقَدَرِ * رُمُوزَاتُ الْقُدْرَةِ * بِاَنَّ تِلْكَ الْكَثْرَةَ مِنْ مَنْبَعِ الْوَحْدَةِ، تَصْدُرُ شَاهِدَةً لِوَحْدَةِ الْفَاطِرِ فِى الصُّنْعِ وَالتَّصْوِيرِ * ثُمَّ اِلَى الْوَحْدَةِ تَنْتَهِى ذَاكِرَةً لِحِكْمَةِ الصَّانِعِ فِى الْخَلْقِ وَالتَّدْبِيرِ * وَتَلْوِيحَاتُ الْحِكْمَةِ بِاَنَّ خَالِقَ الْكُلِّ بِكُلّيَّةِ النَّظَرِ اِلَى الْجُزْئِىِّ يَنْظُرُ، ثَمَّ اِلٰى جُزْئِهِ * اِذْ اِنْ كَانَ ثَمَرًا فَهُوَ الْمَقْصُودُ اْلاَظْهَرُ مِنْ خَلْقِ هٰذَا الشَّجَرِ * فَالْبَشَرُ ثَمَرٌ لِهٰذِهِ الْكَۤائِنَاتِ * فَهُوَ الْمَقْصُودُ اْلاَظْهَرُ لِخَالِقِ الْمَوْجُودَاتِ * وَالْقَلْبُ كَالنُّوَاةِ * فَهُوَ الْمِراٰةُ اْلاَنْوَرُ لِصَانِعِ الْمَخْلُوقَاتِ *وَمِنْ هٰذِهِ الْحِكْمَةِ فَاْلاِنْسَانُ اْلاَصْغَرُ فِى هَذِٰهِ الْكَۤائِنَاتِ هُوَ الْمَدَارُ اْلاَظْهَرُ لِلنَّشْرِ وَالْمَحْشَرِ فِى هٰذِهِ الْمَوْجُودَاتِ، وَالتَّخْرِيبِ وَالتَّبْدِيلِ وَالتَّحْوِيلِ وَالتَّجْدِيدِ لِهٰذِهِ الْكَۤائِنَاتِ. * [1]
Bu yeryüzü bahçelerinde,
· meyvelerin ziynetiyle (süsleriyle) gülen çiçeklerin tebessümü, seher yeliyle şakıyan kuşların sec'aları (ötmeleri), çiçeklerin yaprakçıklarındaki damlaların şıpıltısı ve annelerin küçük yavrulara olan merhameti;
· cinlere, insanlara, hayvanlara, ruhanîlere ve meleklere, seven ve sevdiren bir Vedûd'un kendisini tanıttırması, rahmeti bütün varlıkları kuşatan bir Rahmân'ın kendini sevdirmesi, eserlerinde sonsuz rahmetinin en lâtif cilvelerini gösteren sınırsız şefkat sahibi bir Hannân'ın merhameti, bitmez tükenmez ikramlarıyla ve nimetleriyle, varlıkları besleyen bir Mennân'ın en uygun ve şirin rahmet cilvelerini göstermesidir.
Bütün meyve ve tohumlar, birer hikmet mucizesi, birer san'at harikası, birer rahmet hediyesi, birer vahdet (birlik) delili, âhiret yurdundaki İlâhî lütufların birer şahididir. Onlar birer doğru şahid olarak ilân ederler ki, kendilerinin Yaratıcısı herşeye gücü yeten Kadîr ve herşeyi bilen Alîmdir. Onun rahmeti ve ilmi ve yaratması ve tedbiri ve san'at ve tasviri herşeyi kaplamıştır. Onun yaratma ve tedbirine ve san'at ve tasvirine oranla güneş bir tohumcuk gibi, yıldız bir çiçek gibi, yerküre bir tane gibidir; hiçbir şey Ona ağır gelmez. Meyve ve tohumlar, kesret (çokluk) âleminin her tarafında vahdetin (birliğin) aynaları, kaderin işaretleri, kudretin remizleridir ki, bu kesretli (çoklu) varlıkların kaynaklarının vahdetini (birliğini) gösterirler. Onlar, bir kaynaktan çıkmaları sırasında yoktan benzersiz şekilde var eden Fâtırlarının san'at ve tedbirdeki birliğine şehadet ettikleri gibi, tekrar birlikte son bulmalarıyla da san'atkârlarının yaratma ve tedbirindeki hikmetini zikrederler.
Hem o meyve ve tohumlar Rabbânî hikmetin işaretleridir ki, herşeyin Yaratıcısı olan Allah'ın, o cüz'î varlıklara yönelik kapsamlı bakışı, onların cüzlerine dahi baktığını gösterir. Çünkü o ağacın yaratılmasının asıl gayesi, onun meyvesidir. İşte, insan da şu kâinatın meyvesidir ve kâinatın Yaratıcısının nazarında en açık gaye odur. Kalb de bir tohumcuk gibidir ve varlıkları yaratan San'atkârın en münevver aynası odur. İşte şu hikmettendir ki, bu kâinattaki şu küçücük insan, bu varlıklar âleminde haşir ve neşir gibi büyük inkılâplara ve kâinatın tahrip edilip değiştirilmesine, başka şekle sokulup yenilenmesine en güçlü gerekçe olur.