وَ اِلاَّ لَزِمَ تَحْدِيدُ وَانْتِهَاءُ قُدْرَةٍ كَامِلَةٍ غَيْرِ مُتَنَاهِيَةٍ فِى وَقْتِ عَدَمِ التَّنَاهِى بِقُوَّةٍ مُتَنَاهِيَةٍ بِلاَ ضَرُورَةٍ، مَعَ الضَّرُورَةِ فِى عَكْسِهِ ؛ وَهُوَ مُحَالٌ فِى خَمْسَةِ اَوْجُهٍ * فَامْتَنَعَتِ الشُّرَكَۤاءُ، مَعَ اَنَّ الشُّرَكَۤاءَ الْمُمْتَنِعَةَ بِتِلْكَ الْوُجُوهِ لاَ اِشَارَةَ اِلٰى وُجُودِهَا، وَلاَ اَمَارَةَ عَلٰى تَحَقُّقِهَا فِى شَىْءٍ مِنَ الْمَوْجُودَاتِ * فَقَدِ اسْتَفْسَرْنَا هٰذِهِ الْمَسْأَلةَ فِى ﴿ الْمَوْقِفِ اْلاَوَّلِ مِنَ الرِّسَالَةِ الثَّانِيَةِ وَالثَّلاَثِينَ ﴾ مِنَ الذَّرَّاتِ اِلَى السَّيَّارَاتِ وَفِى [الْمَوْقِفِ الثَّانِى ﴾ مِنَ السَّمٰوَاتِ اِلَى التَّشَخُّصَاتِ الْوَجْهِيَّةِ فَاَعْطَتْ جَمِيعُهَا جَوَابَ رَدِّ الشّرْكِ بِاِرَاءَةِ سِكَّةِ التَّوْحِيدِ * فَكَمَا لاَ شُرَكَۤاءَ لَهُ؛ كَذٰلِكَ لاَ مُعِينَ وَلاَ وُزَرَۤاءَ لَهُ * وَمَا اْلاَسْبَابُ اِلاَّ حِجَابٌ رَقِيقٌ عَلٰى تَصَرُّفِ الْقُدْرَةِ اْلاَزَلِيَّةِ، لَيْسَ لَهَا تَأْثِيرٌ إِيجَادِيٌّ فِى نَفْسِ اْلاَمْرِ * اِذْ أَشْرَفُ اْلاَسْبَابِ وَ اَوْسَعُهَا اِخْتِيَارًا هُوَ اْلاِنْسَانُ؛ مَعَ اَنهُ لَيْسَ فِى يَدِهِ مِنْ اَظْهَرِ اَفْعَالِهِ اْلاِخْتِيَارِيَّةِ كَ ﴿ اْلاَكْلِ وَالْكَلاَمِ وَالْفِكْرِ ﴾ مِنْ مِئَاتِ اَجْزَاءٍ اِلاَّ جُزْءٌ وَاحِدٌ مَشْكُوكٌ * فَاِذَا كَانَ السَّبَبُ اْلاَشْرَفُ وَاْلاَوْسَعُ اِختِيَارًا مَغْلُولَ اْلاَيدِى عَنِ التَّصَرُّفِ الْحَقِيقِىّ كَمَا تَرٰى؛ فَكَيْفَ يُمْكِنُ اَنْ تَكُونَ الْبَهِيمَاتُ وَالْجَمَادَاتُ شَرِيكَةً فِى اْلاِيجَادِ وَالرُّبُوبِيَّةِ لِخَالِقِ اْلاَرْضِ وَالسَّمٰوَاتِ * فَكَمَا لاَ يُمْكِنُ اَنْ يَكُونَ الظَّرْفُ الَّذِي وَضَعَ السُّلْطَانُ فِيهِ الْهَدِيَّةَ، اَوِ الْمَنْدِيلُ الَّذِى لَفَّ فِيهِ الْعَطِيَّةَ، اَوِ النَّفَرُ الَّذِى اَرْسَلَ عَلٰى يَدِهِ النِّعْمَةَ اِلَيْكَ، شُرَكَۤاءَ لِلسُّلْطَانِ فِى سَلْطَنَتِهِ؛ كَذٰلِكَ لاَ يُمْكِنُ اَنْ يَكُونَ اْلاَسْبَابُ الْمُرْسَلَةُ عَلٰى اَيْديِهِمُ النّعَمُ اِلَيْنَا، وَالظُّرُوفُ الَّتِى هِىَ صَنَادِيقُ لِلنّعَمِ الْمُدَّخَّرَةِ لَنَا، وَاْلاَسْبَابُ الَّتى الْتَفَّتْ عَلٰى عَطَايَا اِلٰهِيَّةٍ مُهْدَاةٍ اِلَيْنَا، شُرَكَۤاءَ اَعْوَانًا اَوْ وَسَائِطَ مُؤَثِّرَةً. * [1]
Eğer şerik (ortak) bulunsa, sınırlı diğer bir kuvvet, hiçbir zorunluluk olmadan, hattâ zorunluluk bunun tam zıddı iken, o sonsuz ve sınırsız mükemmellikteki kudreti, sonsuz olduğu bir vakitte sınırlayıp ona son vermek lâzım gelir ki, bu, beş yönden muhaldir (olması mümkün değildir). İşte, şeriklerin (ortakların) olması böylece imkân dışıdırlar; ve kâinatın varlıklarından hiçbir şeyde, adı geçen sebeplerle olması asla mümkün olmayan ortakların varlığına dair bir işaret, yahut gerçekleşebileceğine dair bir belirti yoktur.
Bu mesele, Otuz İkinci Sözün Birinci Mevkıfında zerrattan seyyârâta, İkinci Mevkıfta semâvattan teşahhusât-ı veçhiyeye (yüzlerdeki kişiye özel şahsiyetlere) kadar, hepsi de üzerlerindeki sikke-i tevhidi (birlik mührünü) göstererek şirki (ortaklığı) reddeden mevcudatın (varlıkların) cevaplarıyla izah edilmiştir.
Onun şeriki (ortağı) olmadığı gibi, yardımcısı ve veziri de yoktur. Sebepler ise, ezelî Kudretin tasarrufuna ince bir perdeden ibarettir, hakikatte icad açısından bir tesir sahibi değildir. Zira, sebepler içinde, en şerefli ve iradesi en geniş olan insan olduğu halde, yemek ve içmek ve düşünmek gibi irade dahilindeki en açık fiillerden onun elinde bulunan, ancak yüz parçadan bir şüpheli parçadır. En şerefli ve en geniş ihtiyar (seçme gücü) sahibi bir sebebin eli, böyle gördüğün gibi hakikî tasarruftan bağlanmış olursa, diğer hayvanlar ve canlılar, yerin ve göklerin Yaratıcısına icad ve rububiyette (yani idare, terbiye ve egemenlik konusunda) nasıl ortak olabilirler? Nasıl ki bir padişahın içine hediyesini koyduğu zarf yahut hediyesini sardığı mendil yahut hediyesini eline verip sana gönderdiği nefer o padişahın saltanatına ortak olamaz. Öyle de, elleriyle bize nimetlerin gönderildiği sebepler ve bizim için depolanmış nimetlerin sandukçalarından ibaret olan zarflar ve bize hediye gönderilmiş İlâhî ikramların sarıldığı sebepler, ortak veya yardımcı veya gerçek tesir sahibi birer vasıta olamazlar.