اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ عَلٰى نُورِ اْلاِيمَانِ الَّذِي يُصَوِّرُ مَا يُتَوَهَّمُ أَعْدَۤاءً وَاَجَانِبَ وَاَمْوَاتًا مُوحِشِينَ، وَاَيْتَامًا بَاكِينَ مِنَ الْمَوْجُودَاتِ، أَحْبَابًا وَإِخْوَانًا وَأَحْيَاءً مُونِسِينَ، وَعِبَادًا مُسَبِّحِينَ ذَاكِرِينَ * يَعْنِىِ أَنَّ نَظَرَ الْغَفْلَةِ يَرٰى مَوْجُودَاتِ الْعَالَمِ مُضِرِّينَ كَاْلاَعْدَاءِ وَيَتَوَحَّشُ مِنْ كُلِّ شَىْءٍ، وَيَرٰى اْلاَشْيَۤاءَ كَاْلاَجَانِبِ * إِذْ فِى نَظَرِ الضَّلاَلَةِ تَنْقَطِعُ عَلاَقَةُ اْلاُخُوَّةِ فِى كُلِّ اْلاَزْمِنَةِ الْمَاضِيَةِ وَاْلاِسْتِقْبَالِيَّةِ وَمَا اُخُوَّتُهُ وَعَلاَقَتُهُ اِلاَّ فِى زَمَانٍ حَاضِرٍ صَغِيرٍ قَلِيلٍ * فَاُخُوَّةُ أَهْلِ الضَّلاَلةِ كَدَقِيقَةٍ فِى اُلوفِ سَنَةٍ مِنَ اْلاَجْنَبِيَّةِ * وَاُخُوَّةُ أَهْلِ اْلاِيمَانِ تَمْتَدُّ مِنْ مَبْدَإِ الْمَاضِى إِلٰى مُنْتَهٰى اْلاِسْتِقبَالِ * وَاِنَّ نَظَرَ الضَّلاَلَةِ يَرٰى أَجْرَامَ الْكَۤائِنَاتِ أَمْوَاتًا مُوحِشِينَ. وَنَظَرَ اْلاِيمَانِ يُشَاهِدُ اُولٰۤئِكَ اْلاَجْرَامَ أَحْيَۤاءً مُونِسِينَ يَتَكَلَّمُ كُلُّ جِرْمٍ بِلِسَانِ حَالِهِ بِتَسْبِيحَاتِ فَاطِرِهِ. فَلَهَا رُوحٌ وَحَيَاةٌ مِنْ هٰذِهِ الْجِهَةِ * فَلاَ تَكُونُ مُوحِشًا مُدْهِشًا، بَلْ اَنِيسًا مُونِسًا * وَاَنَّ نَظَرَ الضَّلاَلَةِ يَرٰى ذَوِى الْحَيَاةِ الْعَاجِزِينَ عَنْ مَطَالِبِهِمْ لَيْسَ لَهُمْ حَامٍ مُتَوَدِّدٌ وَصَاحِبٌ مُتَعَهِّدٌ * كَأَنَّهَا أَيْتَامٌ يَبْكُونَ مِنْ عَجْزِهِمْ وَحُزْنِهِمْ وَيَأْسِهِمْ * وَنَظَرُ اْلاِيمَانِ يَقُولُ: إِنَّ ذَوِى الْحَيَاةِ لَيْسُوا أَيْتَامًا بَاكِينَ، بَلْ هُمْ عِبَادٌ مُكَلَّفُونَ وَمَأْمُورُونَ مُوَظَّفُونَ وَذَاكِرُونَ مُسَبِّحُونَ. * [1]
Beşinci nokta:
İnsan şu mevcudatta kendisine düşman ve ecnebî tevehhüm ettiği veya ölüler, yetimler gibi hayatsız perişan vehmettiği şeyleri nur-u iman, ahbap ve kardeş sıfatıyla gösterir ve hayattar tesbihhân şeklinde irâe eder.
Yani, gafletle bakan adam, âlemin mevcudâtını düşman gibi muzır telâkki ederek tevahhuş eder. Ve eşyayı ecnebîler gibi görür. Çünkü, dalâlet nazarında mâzi ve istikbâl zamanlarındaki eşya arasında uhuvvet, kardeşlik rabıtası ve bağlanış yoktur. Ancak eşya arasında küçük, cüz'î bir alâka olur. Binaenaleyh, ehl-i dalâletin yekdiğerine olan uhuvvetleri, binler senelik uzun bir zamanda bir dakika kadardır.
Ve kezâ, iman nazarında bütün ecrâmı, hayattar ve birbirine ünsiyetli olduklarını görüyor. Ve her bir cirmin lisan-ı haliyle Hâlıkına tesbihat yapmakta olduğunu gösteriyor. İşte, bu itibarla, bütün ecramın kendilerine göre bir nevi hayat ve ruhları vardır. Binaenaleyh imanın şu görüşüne nazaran o ecramda dehşet, vahşet yoktur, ünsiyet ve muhabbet vardır.
Dalâlet nazarı, matluplarını tahsil etmekten âciz olan insanların sahipsiz, hâmîsiz olduklarını telâkki eder ve hüzün, keder, aczlerinden dolayı ağlayan yetimler gibi zanneder. İman nazarı ise, canlı mahlûkata, ağlar yetimler gibi değil, ancak mükellef memur, muvazzaf zâkir ve tesbihhân ibâd sıfatıyla bakar.