ذُو الْجَلاَلِ سُبْحَانَ اللهِ الَّذِي ﴿ لَيْسَ كَمِثْلِهِ شَيْءٌ وَهُوَ السَّمِيعُ الْبَصِيرُ ﴾ [1] الْمُتَقَدِّسُ الْمُتَنَزِّهُ عَمَّا تَتَصَوَّرُهُ اْلاَوْهَامُ الْقَاصِرَةُ الْخَاطِئَةُ * ذُو الْجَلاَلِ سُبْحَانَ اللهِ الَّذِي ﴿ لَهُ الْمَثَلُ اْلاَعْليٰ فِى السَّمٰوَاتِ وَاْلاَرْضِ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ ﴾ [2]
اَلْمُتَقَدِّسُ الْمُتَنَزِّهُ عَمَّا تَصِفُهُ الْعَقَۤائِدُ النَّاقِصَةُ الْبَاطِلَةُ * ذُو الْجَلاَلِ سُبْحَانَ اللهِ الْقَدِيرِ الْمُطْلَقِ الْغَنِيِّ الْمُتَقَدِّسِ الْمُتَنَزِّهِ عَنِ الْعَجْزِ وَاْلاِحْتِيَاجِ * ذُو الْجَلاَلِ سُبْحَانَ اللهِ الْكَامِلِ الْمُطْلَقِ فِى ذَاتِهِ وَصِفَاتِهِ وَأَفْعَالِهِ الْمُتَقَدِّسِ الْمُتَنَزِّهِ عَنِ الْقُصُورِ وَالنُّقْصَانِ، بِشَهَادَاتِ كَمَالاَتِ الْكَائِنَاتِ * إِذْ مَجْمُوعُ مَا فِى الْكَۤائِنَاتِ مِنَ الْكَمَالِ وَالْجَمَالِ ظِلٌّ ضَعِيفٌ بِالنِّسْبَةِ اِلٰى كَمَالِهِ سُبْحَانَهُ، بِالْحَدْسِ الصَّادِقِ وَبِالْبُرْهَانِ الْقَاطِعِ وَبِالدَّلِيلِ الْوَاضِحِ. إِذِ التَّنْوِيرُ لاَ يَكُونُ اِلاَّ مِنَ النُّورَانِيِّ وَبِدَوَامِ تَجَلِّي الْجَمَالِ وَالْكَمَالِ مَعَ تَفَانِي الْمَرَايَا وَسَيَّالِيَّةِ الْمَظَاهِرِ وَبِاِجْمَاعِ وَاِتِّفَاقِ جَمَاعَةٍ كَثِيرَةٍ مِنَ اْلاَعَاظِمِ الْمُخْتَلِفِينَ فِى الْمَشَارِبِ وَالْكَشْفِيَّاتِ الْمُتَّفِقِينَ عَلٰى ظِلِّيَّةِ كَمَالاَتِ الْكَائِنَاتِ ِلاَنْوَارِ كَمَالِ الذَّاتِ الْوَاجِبِ الْوُجُودِ * ذُو الْجَلاَلِ سُبْحَانَ اللهِ اْلاَزَلِيِّ اْلاَبَدِيِّ السَّرْمَدِيِّ الْمُتَقَدِّسِ الْمُتَنَزِّهِ عَنِ التَّغَيُّرِ وَالتَّبَدُّلِ اللاَّزِمَيْنِ لِلْمُحْدَثَاتِ الْمُتَجَدِّدَاتِ الْمُتَكَامِلاَتِ * ذُو الْجَلاَلِ سُبْحَانَ اللهِ خَالِقِ الْكَوْنِ وَالْمَكَانِ الْمُتَقَدِّسِ الْمُتَنَزِّهِ عَنِ التَّحَيُّزِ وَالتَّجَزُّءِ اللاَّزِمَيْنِ لِلْمَادِّيَّاتِ وَالْمُمْكِنَاتِ الْكَثِيفَاتِ الْكَثِيرَاتِ الْمُقَيَّدَاتِ الْمَحْدُودَاتِ. * [3]
Rûm Sûresi, 30:27.
Celâl (haşmet) sahibi olan Allah her türlü kusurdan münezzehtir. O öyle bir Zât ki, "Onun benzeri hiçbir şey yoktur. O herşeyi hakkıyla işiten Semî' ve herşeyi hakkıyla gören Basîrdir" (Şûra Sûresi, 42:11) ve kısa ve hatâlı vehimlerin her türlü tasavvurlarından pâk ve berîdir.
Celâl (haşmet) sahibi olan Allah her türlü kusurdan münezzehtir. O öyle bir Zât ki, "Göklerde ve yerde en yüce sıfatlar Onundur. O kudreti herşeye galip olan Azîz ve hikmeti herşeyi kuşatan Hakîmdir" (Rûm Sûresi, 30:27) ve noksan ve bâtıl inançların nitelediği herşeyden pâk ve berîdir.
Celâl (haşmet) sahibi olan Allah her türlü kusurdan münezzehtir. O sınırsız kudret sahibi olan Kadîr-i Mutlak ki, aczden ve ihtiyaçtan pâk, berî ve müstağnîdir.
Celâl (haşmet) sahibi olan Allah her türlü kusurdan münezzehtir. O sınırsız mükemmellik sahibi Kâmil-i Mutlak ki, Onun zâtında ve sıfatlarında ve fiillerinde kusurdan ve noksandan pâk ve berî olduğuna kâinatın kemâlâtı şahittir. Çünkü kâinatta kemâl ve cemal namına ne varsa, doğru bir sezgiyle ve kesin burhanlarla ve açık delillerle sabittir ki, o kemal ve cemalin hepsi, o münezzeh Zâtın kemaline oranla bir zayıf gölgeden ibarettir. Zira nurlandırma ancak nurlu olandan gelir, başka türlü olamaz. Aynaların faniliğine ve yansıtıcıların akıcı ve gelip-geçici olmasına rağmen cemal ve kemalin devam etmesi bunu gösterdiği gibi; insanlığın en büyük şahsiyetlerinden yolları farklı, buluşları aynı olan pek büyük bir cemaatin oy birliği içinde ittifak etmeleriyle de sabittir ki, kâinattaki kemâlât, varlığı vâcib (zorunlu) olan Zâtın kemâlinin nurlarının bir gölgesidir.
Celâl (haşmet) sahibi olan Allah her türlü kusurdan münezzehtir. O ezelî, ebedî ve sermedî (varlığı devamlı) olan celâl (haşmet) sahibi Zât ki, sonradan var olup teceddüd (yenilenme) ve tekâmüle (mükemmelleşmeye) tâbi olan varlıkların yapılarının gereği olan tagayyür (değişme) ve tebeddülden (başkalaşmadan) pâk ve berîdir.
Celâl (haşmet) sahibi olan Allah her türlü kusurdan münezzehtir. O kâinat ve mekânların Yaratıcısı olan Hâlık ki, kesif ve çok ve bağlı ve sınırlı olan maddî varlıkların gereği olan tahayyüz (bir yere bağlılıktan) ve tecezzîden (parçalara bölünmekden) pâk ve berîdir.